Interview with the Journalists and Writers Foundation Chairman Mustafa Yeşil: Questioning the Gülen Movement: Truths, Lies, and Conspiracies

Date:

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Sayın Mustafa Yeşil İle Röportaj: Gülen Hareketini Sorgulamak: Doğrular, Yalanlar ve Komplolar

Fethullah Gülen Hareketi, kamuoyundaki yaygın adıyla ‘cemaat’, kendi deyimleri ile ‘Hizmet’, bugün Türkiye’de ve dünyada en çok konuşulan, tartışılan hareketlerden birisi. Kimilerine göre bu Hareket Türkiye’nin ve hatta dünyanın en tehlikeli, en karanlık hareketlerinden bir tanesi. Belirli mesleklerde örgütlenen, devasa bir ekonomiye ve şebekeye sahip ve insanlarla çocukluktan yetişkinliğe sürekli temas sağlayan kurumları ile kendi nesillerini yetiştiren yıkılması zor bir gölge, bir korku krallığı. Kimilerine göre ise sevgi, şefkat ve içtenlikle tüm insanlara kucak açan, dünyanın her köşesinde cehaletle savaşan, devletlerin bile ulaşamadığı, unuttuğu insanlara gönüllüleri ile ulaşıp hizmet götüren, yardımcı olan; insanların; İslam muhtevası ile manevi, çağdaş kurumları ve araçları ile de maddi dünyalarını zenginleştiren bir modern iyilik hareketi. Kabul etmek gerekir ki seveni de çok, sevmeyeni de, eleştireni de çok, savunanı da. Özellikle Türkiye’de 2002’de kurulan Ak Parti Hükümeti ile birlikte çok daha fazla büyüdüler ve isimleri yapılan iyi ya da kötü her işin arkasında hükümet ile birlikte en başat aktör olarak anılmaya başlandı. Ak Parti’yi pek çok alanda tüm insan sermayeleri ve kurumsal imkânları ile de desteklediler, Ak Parti Hükümeti de onları. Türkiye’de her zaman Ak Parti’nin kurduğu tek parti hükümetinin aslında bildik koalisyon ortağı olarak anıldılar.

Ancak 2011 Genel Seçimleri’nden sonra Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Eroğan ile Gülen Hareketi arasında başlayan gerginlikler 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan yolsuzluk operasyonları ile büyük bir kırılmaya dönüştü. Hükümetin 3 bakanının oğulları da dâhil pek çok bakanın, iş adamının, bürokratın tutuklandığı bu operasyonları, genişletilmiş yeni yolsuzluk operasyonları takip edecekti, ama savcının tutuklama emrini polisin dinlemediği büyük bir devlet krizi patlak verdi. Başbakan Erdoğan önce 10 bakanını, sonra binlerce polis müdürü ve polisinin yerlerini değiştirdi, en sonunda da Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK’yı) tamamen Adalet Bakanı’nın emrine veren yeni yasal düzenlemeler pek çok savcı ve hâkimin yerlerini değiştirerek operasyonları durdurdu. 11 yıldır hep övdüğü Gülen Hareketi’ne devlet içinde ‘paralel devlet’ kurmaktan, Türkiye ve dünya için çok tehlikeli gizli bir çete olmaya kadar varan suçlamalar yaptı. Bazı hükümet yetkilileri Gülen Hareketi’nin ‘Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının da arkasındaki güç olduğunu’ ve hatta ‘Türk Ordusu’na kumpas kurduklarını’ iddia ettiler, bu davalarda kesinleşmiş hapis cezaları olmasına rağmen yeniden yargılamayı gündeme getirdiler. Gülen Hareketi’ne yakın medya ve yazarlar ve Hareket’in sözcüsü konumundaki bazı kişilerin savunma amaçlı olduğunu söyledikleri karşı açıklamaları ve suçlamaları da devam edince 11 yıllık büyük koaliyon bittiği gibi çok kirli bir savaşın ayak sesleri de iyice duyulur oldu. Gülen Hareketi’ne muhalif onca kişi ve kurumun yıllardır söylediklerine bu defa yıllardır onunla birlikte hareket eden Ak Parti hükümetinin üst düzey yetkilileri de katılınca, hatta onlar bazen daha ileri suçlamaları dile getirince Gülen Hareketi neredeyse Türkiye’nin tek gündem maddesi haline dönüştü. Kimileri Ak Parti’nin bunu yolsuzluk operasyonlarını örtmek ve gündemi değiştirmek için yaptığını söylese de ortaya atılan iddiların eski iktidar ilişkilerini artık geri döndürülemez şekilde yıprattığı ve tükettiği aşikâr. Bunun yanından Gülen Hareketi’nin aslında o kadar güçlü olmadığı, Başbakan Erdoğan’ın ülkede ‘tek adam’ otoritesi kurmak için bunu kulandığını iddia edenler de yok değil. Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi ( Research Turkey) olarak Fethullah Gülen Hareketi’nin en önemli sözcülerinden, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Başkanı Sayın Mustafa Yeşil ile hem Gülen Hareketi’ni birinci ağızdan sorguladığımız, içeriğini, amaçlarını ve kodlarını çözmeye çalıştığımız hem de sıcak gündemi değerlendirdiğimiz uzun bir röportaj gerçekleştirdik. GYV çok önemli bir kurum ve onun Başkanı’nın sözlerinin ayrı bir önemi var, çünkü burası Hareket içindeki binlerce kurumdan Fethullah Gülen’in organik ve resmi olarak bağlantılı olduğu tek kurum: Sayın Fethullah Gülen, GYV’nın resmi onursal başkanı. GVY bu nedenle Gülen Hareketi’nin kurumsal yüzü olarak da biliniyor. Bu kurum aynı zamanda medyada Gülen Hareketi ile ilgili suçlamalara en net ve doğrudan yanıtları veren, bunun için ilanlar yayınlayan bir merkez. Gülen Hareketi’nin çok önemli isimlerinden birisi sayılan GYV Başkanı Mustafa Yeşil Hareket içinde çok önemli görevlerde bulunmuş ve Fethullah Gülen’e en yakın isimlerden birisi. Kendisi ayrıca 2003 yılında İngiltere’ye geli burada birkaç yıl görev yağmış ve buradaki pek çok Gülen Hareketi’ne yakın kurumun kurulmasına aktif rol üstlenmişti. Sayın Mustafa Yeşil ile Gülen Hareket’in çıkışı, prensipleri ve temel özellikleri, Fethullah Gülen’in Hareket içindeki yeri ve çokça tartışılan bazı açıklamaları ve Gülen Kurumu olmak ya da Gülen sepmatizanı olmanın anlamını konuştuk. Hareketin parasal kaynakları, ‘paralel yapı ve çete’ iddialarını, Gülen Hareketi’nin Ak Parti ve diğer partilerle ilişkileri, yolsuzluk operasyonları ve Ak Parti hükümetinin son dönemde yaptığı yasal ve idari değişiklikleri, polis ve savcı atamalarını, devlet krizi iddialarını ve sıcak gündemi değerlendirdik. Gülen Hareketi ile ilgili tartışılan pek çok konuyu hiç çekinmeden sormaya çalıştık. Her zamanki gibi bütün röportajı bir gazeteci refleksi ile cımbızlamadan ya da kime neresinin yararı olur güdüsü taşımadan kesintisiz ve sansürsüz bir şekilde tarihi bir vesika olarak okuyucularımıza sunuyoruz.

Röportajın Geniş Özeti:

“Hizmet, bir hareket olarak inançtan beslenen, gücünü ve motivasyonunu inançtan alan ancak farklılıkları zenginlik gören ve onlara kucak açan bir sivil yapıdır”

“Hizmet, gönüllülerden oluşur, mutlak manada beklentisi olmayan ve hiçbir cebri ve zorlama altında yapılacak işlerin altına girmeyen, kendi tercihiyle gelip katılabildiği gibi istediği anda kendi tercihiyle bırakıp gidebilen insanların oluşturduğu bir topluluktur”

“Hizmet, apolitik bir harekettir. Ancak, siyaseti de etkiler; her sivil kuruluşun siyaseti müspet manada ya da kendi projeleri doğrultusunda etkilemek istediği gibi”

“Fethullah Gülen’in 2010 Anayasa Referandumunda ‘Evet’ çağrısı yapması bir partiye destekten çok, kendi prensipleri doğrultusunda herkesi ilgilendiren toplumsal bir mesele için açıklanan bir beyandır”

“Hizmet’in siyaset zeminini dizayn etme gibi bir derdi olamaz, siyaset mühendisliği yapamaz. Ancak bir sivil yapı iktidarla ilişkilerinde müspet şeylerini destekler, olumsuz meseleleri karşısında da muhalefetini ortaya koyar”

“Gülen Hareketi hiçbir zaman bir siyasi partinin ardına düşmez; kendi bağlarcasına da bir siyasi parti kurmamıştır ve kurmayacaktır. Bu hareketin asla devleti ele geçirme hedefi olmadı”

“Hizmet bütün işlerini ortak görüşlerle ve ortak akılla yürütür. Dolayısıyla Hizmet’te hiç bir zaman ‘tek adamcılık’ diye bir mesele olmaz”

“Hizmet ilkeler bazında çoğulcudur. Örneğin, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın platformlarında hem Aleviler hem Agnostikler hem İlahiyatçılar hem Museviler hem de Ermeniler vardır”

“Hizmet’in 50 yıllık hayatı içerisinde şantajla ilgili çamur atmaya kalkanlar olmuştur ama bir tek delil ve örnek ortaya konmamıştır. Bir tek insan şiddetten dolayı Hizmet’ten mağdur olmamıştır veya bir tek insan ben tehdit edildim dememiştir, diyememiştir”

“‘Dokunan yanar’ diyerek ya da tutuklanan bazı insanlarla ilgili Gülen cemaatini işaret ederek yapılan suçlamalar uydurmadır; bunlar Gülen hareketini kötülemek, insanlardan gördüğü teveccühü yıkmak, ona leke sürmek için yapılıyor. Bazıları da bilerek ya da bilmeyerek, bazen de yanlış yönlendirilerek buna alet olmuştur”

“Fethullah Gülen ‘camii yaptırmayın, okul yaptırın’ demiştir. Hizmet’in önemli ilkelerinden birisi eğitimdir. Zira insanlar arasındaki problemlerin temeli cehaletten kaynaklanır. Hizmet, eğitim çalışmalarını yaparken insanları tek tipleştirme gibi bir özelliğe asla girmez”

“Hizmet demokrasi için olmazsa olmaz şartıyla meseleye yaklaşır. Bu, gittiği ülkelerde yönetime müdahale manasına gelmez ama ülkelerin demokratikleşmesini önemser”

“İnsanların Gülen Hareketi’ne girdikten sonra çıkamadığı ya da çıkarsa bir daha yüzüne bakılmadığı kesinlikle doğru değildir, bizim bütün yapımız gönüllülüğe dayanır”

“Devletin içine sızma iddiaları ya da paranın kaynağı belli değil suçlamaları doğru değil”

“Gülen Hareketi’nde sevgi, şefkat, samimiyet, doğruluk, sağlıklı yaşamak ve adanmışlık esastır”

“Gülen Hareketi’nde kimseyi bir başkası hesaba çekmez, bir başkası sorgulamaz, bir başkası tehdit etmez. Herkes kendi hesabını vicdanında verir, kendini cezalandıracaksa kendi cezalandırır. Ceza da daha fazla çalışmaktır”

“Gülen Hareketi’nde adanmışlık şahsiyete değil, ilkelere ve davayadır”

“Hizmet’te hicret önemli bir değerdir. O nedenle insanlar ülke ülke, şehir şehir ailelerini de alıp gidebilirler. Ben mesela evli olduğum halde 20 yıl içerisinde 20 tane ev değiştirmişimdir”

“Gülen Hocaefendi bu topraklarda üç temel problemin tespitin yapmış ve bütün projelerini bunlar üzerinde geliştirmiştir: Birincisi cehalet, ikincisi ayrılık ve iftirak, üçüncüsü de fakirlik. Cehalete karşı eğitim demiş. İftirak’a karşı diyalog ve uzlaşı demiş. Fakirliğe karşı yardımlaşma demiş”

“Gülen Hareketi kolay büyümedi. İlk okul Gülen’in çağrısından en az 17-18 yıl sonra, 1982-83’te açılabilmiştir”

“1980 darbesinin Gülen Hareketi’ne bir desteği olmamıştır”

“Gülen Kurumu ya da Gülen Okulu yoktur. Gülen Hocaefendi’nin tek resmi bağlantısının olduğu kurum Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’dır, bizim onursal başkanımızdır”

“Gülen Hareketi savcılık, hâkimlik, polislik ya da askerlik gibi belli mesleklerde örgütlenmiyor. İlluminati benzeri bir örgüt demek yanlıştır. İnsanlara şunu ol deme imkânımız olmadığı gibi, şunu olma deme imkânımız da yoktur. Kişi ne arzu ediyorsa onu olur”

“Gülen Hareketi’nin Atatürk’le ya da Cumhuriyet rejimi ile bir sorunu yoktur. Atatürk de bizim değerimizdir… Atatürk de bizimdir, Pir Sultan Abdal da bizimdir, Yunus da bizimdir, Mevlana da bizimdir, her birinin tadı, kokusu rengi farklı, bu ülkenin topraklarının bitmiş çiçekleridir”

“Fethullah Gülen’in ‘dinden dönmenin cezası ölümdür’ diye bir sözü yoktur. Ancak bununla ilgili fıkıh vardır. Orada da kastedilen devlete ihanettir”

“Ilımlı İslam projesinin bir parçası değiliz. Bu birilerinin yakıştırması olabilir. Bence İslam’ın ılımlısı, sıcağı, soğuğu yoktur. İslamiyet Kur’an ve sünnetle, ölçüleri, prensipleri, vaaz ettikleri çok açık ve net olan bir dindir”

“Hizmet Hareketi Gülen Hocaefendi’den sonrada varlığını aynı şekilde sürdürecektir. Hizmet kişi değil, ilkeler ve değerler üzerinden yürümektedir”

“Hizmet içine değişik istihbarat örgütlerinden sızma çalışmaları olmuştur, ama niyetleri farklı olanlar hemen fark edilirler. Sızanlardan ‘ben şu niyetle geldim, bir şey göremedim, ben gidiyorum’ diyenler, çeşitli örnekler yaşanmıştır. Hizmet açık ve şeffaftır”

“Dershaneleri kapatma meselesi ilk gündeme geldiğinde Hocaefendi el altından Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na adam gönderip bu yanlıştan dönmelerini telkin etmiştir, uzlaşma önerileri yapmıştır. Hizmet başlangıçta asla bu olayları kamuoyu önünde tartışma konusu haline getirmek istememiştir”

“Orduyu bitirme, Ergenekon Davası ya da hükümet ile ilgili konularda suçlu ilan edilmemizi anlamaya çalışıyoruz. Biz asla bu işlerin içinde olmayı ya da gösterilmeyi istemedik”

“Aslında biz Ak Parti’yi tahrip edecek söylemlerde bulunmadık, yalnız Ak Parti’ye yakın iktidarın medyasından inanılmaz iftiralara ve yalanlara maruz kaldığımızda doğruları anlatmak amacıyla cevap verdik. Ama bunlar zıvanadan çıktılar”

“Biz korktuğumuzdan ya da geri çekilmek veya bir gizli pazarlık yapmak için değil, ülkede huzur ve sükûnet daha fazla bozulmasın diye sustuk”

“Fethullah Gülen beddua denen sözlerinde öncelikle kendi insanlarına sesleniyor; bizden olanlar yanlış bir iş yaptıysa öncelikle lafım onlara, ama başkaları yanlış iş yaptı ve birileri bizi suçluyorsa diyerek yapanlara sesleniyor”

“Fakat gel gör ki Ak Parti döneminde biz Cumhuriyet tarihinde görmediğimiz bir tepkiyle karşılaştık, bir anda sorgulayan polislerin yerleri değişti, soruşturmanın gizliliğiyle alakalı kanunlar çıktı, savcılar devreye kondu, yetmedi 2000 insana yakın insanların yerleri değiştirildi ve savcının uygulamaları devreye girmedi. Yani hukuki yaptırımlar devre dışı kaldı, yani hukuk askıya alındı o da yetmedi, HSYK’nın Adalet Bakanlığı’na bağlanması gibi yani yargının yürütmenin emrine girmesi gibi bir facia teklif geliştirildi ve hayata geçirildi. Şimdi bütün bunlardan sonra bu şaşkınlıkla ilgili yapacağımız bir tek cümle var, neler oluyor böyle?”

“Başbakan ya da iktidar, Başbakan Erdoğan’ın iddia ettiği gibi hedeflendi ise bunu ortaya koyabilmenin yolu hukuku işletmektir. Ama onlar hukuku yok ettiler”

“‘Paralel devlet,’ ‘çeteler’ Başbakan iddia ediyor diye lafla var olmaz. Bunun ispatı gerekir, bunun ispatı hukukladır. Siz hukuku askıya alıyorsunuz, bunu nasıl ispat edeceksiniz?”

“Başbakanın etrafında dar bir oligarşik kadro onu hapsetti. Maalesef Başbakanı cemaatin tehlikeli olduğu ve defterinin dürülmediği takdirde bu ülkede onun siyaset yapma imkânının olmayacağına dair bir yanlış inanca ve kanaate onu sahip kıldılar”

“Cemaat için ‘çetedir örgüttür, paralel yapılanmadır, Emniyet’e sızmadır’ iddiaları 28 Şubat döneminde de söylendi. O zamanki vesayet döneminde bile tek belge bulunamadı. Hareket o süreç içerisinde, paralel devletten de, örgütten de, çeteden de, sızmaktan da, dini yapı oluşturmaktan da beraat etmiştir”

“AK Parti 11 yıldır hizmetlerin ne kadar önemli olduğunu söyledi, övdü. Düne kadar 11 yıldır iktidarı süresince bir tek şikâyeti olmadı da cemaat yolsuzluklardan sonra bir anda şeytanlaştı mı? Bu yapı bir anda zehire mi döndü? Zehire döndüyse bunu ortaya koyman gerekmez mi?”

“Hizmet zehirse hep beraber elbirliğiyle gelip onu yok edelim. Ama Hizmet mi zehir oldu yoksa senin zihnin mi zehirlendi, işte bunun tefrik edilmesi lazım.”

“Mevcut iktidar, gücünü, yetkisini var olan anayasal haklardan, hukuk üzerinden alıyor. Yani bugün ben sizi dinliyorsam Başbakan olarak, bir hukuk üzerinde var olduğunuz için dinliyorum. Fakat siz bugün yetkinizi aldığınız hukuku askıya almış durumdasınız. Aslında bu bir iktidarın kendi meşruiyet alanını yok etmesi demektir”

“Bence bu bir devlet krizidir, bunu sivil yapı ile alakası falan yok. Bugün ülkede maalesef demokratik zeminden güç alan, hakkaniyetini ve gücünü oradan alan bir yapı bugün yolsuzluklar karşısında hukuku askıya almış, işletmiyor. Savcı talimat veriyor, polis kolluk görevini yerine getirmiyor.”

“BDP ve PKK, Hizmet’ten rahatsız oluyor, çünkü asıl kaygıları eğitilmiş insanlar yönlendirilemez ve kullanılamaz. PKK arzu ettiğini dağa, arzu ettiğini bayıra, arzu ettiğini ine götürme noktasında halkın yetişmiş insanlarını yönlendirememe kaygısı ve endişesi yaşamaktadır. Dolayısıyla eğer buradaki kurumlar sökülüp atılırsa, meydanın kendine kalacağını düşünmekte ve zannetmektedir”

“Kürtlerin bugün Kürdistan dediği, Kuzey Irak’ta Hizmet’in 30 tane okulu var, üniversitesi var ve oradaki Kürtler o okulları o kadar ciddi destekliyorlar ki, ben o kadar ciddi desteği başka ülkelerde bile görmedim”

“Gülen Hareketi ile CHP arasında yakınlaşma söz konusu değil. Hizmet siyasi partilerle angaje olmak istemez. İstanbul’da Sarıgül’e bir destek de yok, Hizmet partiler üstü kalmayı tercih eder, kendi insanlarına, sempatizanlarına da şu partiye veya kişiye oy verin diye telkinde bulunmaz”

“Başbakanı etkisine alan o danışmanlar, o etrafındaki oligarşi, maalesef sürekli olarak, o iktidarı kaybetmek korkusu üzerindenoynayarak Başbakana yeni düşmanlar üretmeye muvaffak oldular. Eskilerin bir sözü var “Mabeyn kardeşi boğdurtur” diye. Bugün karşılaştığımız manzara bu”

“Erdoğan’ın Erdoğan’la çatıştığı bir dönem başlıyor.  Bir sonraki Erdoğan, bir önceki Erdoğan’ı tüketiyor.”

“İslami cemaatler siyasallaştı, bürokrasi siyasallaştı, halk fevkalade siyasallaştı, sanki siyaset en büyük değermiş gibi herkes birbirine siyasi değer üzerinden yaklaşmaya başladı”

“Başbakanın yüzde 50’yi arkasına almak için diğer yüzde 50’yi ötekileştirecek bir dil kullanması, işte yüzde 50’yi evde zor tutuyorum gibi kutuplaştırıcı bir yaklaşımda bulunması, gerçekten dün birbirleriyle oturabilen, kaynaşabilen insanların, siyaset üzerinden birbirlerine düşmanca, nefretle bakışlarını gerçekleştirdi”

“Ben bundan 10 yıl sonra bugünkünden daha demokrat, daha gelişmiş, dünyayla daha entegre ve daha özgürlükçü bir Türkiye hayal ediyorum. Hele bu at bir de iyi bir binici bulursa fevkalade, daha ilerilere, daha mükemmel bir yapıya çıkacağını düşünüyorum”

Röportajın Tam Metni

“Hizmet, gücünü ve motisyanonu inançtan alan, ancak farklılıkları zenginlik gören ve kucak açan bir harekettir. Bu hareketin bir merkezi yoktur”

Fethullah Gülen Hareketi bugün dünyada ve Türkiye’de en çok konuşulan, tartışılan hareketlerden birisi. Özellikle Türkiye’deki yolsuzluk operasyonlarından sonra AK Parti hükümetinin de doğrudan eleştirdiği ve Türkiye’de bugün ve bundan önce yapılmış pek çok kumpas, suçlar, karanlık oyunlar; kısaca bugün yanlış olduğu açıklanan pek çok olayın da perde arkasındaki asıl aktör olarak suçlamaya başladığı bir hareket. Suçlamalar ve imalar doğrudan Başbakan, Başbakan danışmanları ve önemli hükümet yetkililerinden geliyor. O nedenle bu röportaj için öncelikle teşekkür ediyorum. Fethullah Gülen Hareketi’nin içeriğini, amaçlarını birinci ağızdan sorgulama imkânı verdiniz. Başkanlık ettiğiniz Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Gülen hareketi ile ilgili suçlamalar çoğunlukla en net cevapları veren, bizzat Fethullah Gülen’inde onursal başkanı olduğu bir kurum. Öncelikle en çok sorulan, en temel soru ile başlayalım; Gülen hareketi ya da kendi deyimleri ile Hizmet haraketi bir tarikat mı, cemaat mi, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) mu, ticari veya siyasi bir örgütlenme mi; derin devlet mi,partiler üstü bir yapı mı, partilerle ilişkili mi?

Tabii, ben teşekkür ediyorum. ‘Hizmet’ bir sivil harekettir, öncelikli olarak Anadolu topraklarında doğmuş ve ilk döneminden itibaren inançtan beslenmiştir. Bir hareket olarak inançtan beslenen, gücünü ve motivasyonunu inançtan alan ancak farklılıkları zenginlik gören ve onlara kucak açan bir sivil yapıdır.

Bu durumda inanç temelli bir STK mı demeliyiz? Nedir farklılıklara kucak açmak, neyi hedefliyorsunuz? Hem ulusal hem de uluslararası boyutta örgütlenmek buradan mı geliyor?

Evet. Bizler öncelikli olarak bizim ülkemizdeki farklı inanç, farklı kültürel yapı, farklı hayat seviyeleri, farklı sosyal altyapılardan gelen insanların birlikte yaşama kültürüne sahip olmaları ve bu kültür içerisinde uzlaşı halinde yaşamalarını hedefliyoruz. Gönüllüleri ile bu hedef doğrultusunda projeler, çalışmalar yapan; insanı merkeze alan ve bunun için de kurumsallaşarak bu işi ulusal ve uluslararası proje haline dönüştüren bir sivil yapıyız.

Bu hareketin bir merkezi var mıdır?

Hayır,aslında belki bu kadar geniş alanda faaliyet yapması merkezi olmamasıyla alakalıdır. Bu şekilde gönüllüleri aracılığıyla tüm dünyaya yayılabilmiştir.

Belki de soruyu farklı şekilde sormak gerekiyor. Tek tip kavramlaştırmalar ya da şudur demek anlaşılmayı güçleştiriyor. Daha soyut gidelim ve sizin tariflerinize göre hareketin adını ve yönünü biz koymaya çalışalım ya da okuyucuya bırakalım çünkü ‘onunla savaşan bir gölge ile savaşır’ diyenler de var. Örneğin Gülen Hareketi’nin belirli prensipleri, ilkeleri var mıdır? Her üyesi ya da gönüllüsünün uymak zorunda olduğu?

Çok doğru, teşekkür ederim. Tabii, belirli prensiplerimiz var, herkes uymak zorunda denemez, ama bu yönde çalışılması esastır. Aslında hareketin merkezi olmadığı halde dağılmaması ve aynı neticeleri vermesinin sebebi de değişmez ilkelere prensiplere sahip olmasıdır. Dolayısıyla aynı ilkeler, aynı prensipler Dünya’nın her tarafında söz konusu olduğu için bu ilkeleri bu prensipleri hazmetmiş olan kişilerin her biri bu noktada o prensiplerin gereğini yerine getirdiği sürece karşımıza hep aynı neticeleri aldıklarını görmek mümkün.

Bu prensipler Hizmet gönüllüsü olmak için belirli bir insan tarifi de yapıyor mu?Yoksa kurumsal örgütlenme ile mi ilgili?

Şimdi bu prensiplerin bir şahıslara bakan yönü var. Şahısların bizatihi kendileriyle alakalı yani hizmet eden bir insan hangi özelliklere sahip olmalı bir de yapılan işlere, faaliyetlere bakan yönü ve yapısı var. Öncelikli olarak ‘Hizmet’; birincisi; gönüllülerden oluşur, mutlak manada beklentisi olmayan ve hiçbir cebri ve zorlama altında yapılacak işlerin altına girmeyen, kendi tercihiyle gelip katılabildiği gibi istediği anda kendi tercihiyle bırakıp gidebilen insanların oluşturduğu bir topluluk. Bu manada Hizmet’in en büyük sermayesi güvendir, bu hususta kişinin en önemli vasfı da bu ortaya konan ilkelere bağlılıktır. Çünkü bu bağlılıkta boşluklar meydana geldiğinde ona gönül veren insanlarda ciddi bir güvensizliğin ve dolayısıyla da destek kaybının yaşanılması tabiatıyla kaçınılmazdır.

Nedir Hizmet hareketinin kodlarını oluşturan prensipler? Bir kurumu Hizmet Kurumu yapan ilkeler var mıdır?

Hizmet varlığını ilkelerle ifade eder. Kurumsal yapısını ilkeler üzerinden götürür ve bir kurum bu ilkelere sadık kalıp onu taşıdığı sürece de Hizmet’in ana hedeflerine yararlı hale gelmiş veya o rengi, o tonu vermiş sayılır. Nedir bunlar? Bir kere hareketin mutlak manada siyasetten tecerrüdü çok önemli, yani apolitik bir harekettir. Bu şu manaya gelir; siyaseti etkilemeyen değil, her sivil yapı gibi Hareket de ebetteki siyaseti etkiler; çünkü siyaset hepimizi etkilediği gibi sivil kuruluşların her biri siyaseti müspet manada ya da kendi projeleri doğrultusunda etkilemek ister. Bundan daha tabii bir şey olamaz.

“Gülen Hareketi hiçbir zaman bir siyasi partinin ardına düşmez”

Devam edeceğiz ama Gülen hareketi AK Parti’ye açık destek vermedi mi? 2010 Referandumunda Sayın Gülen doğrudan topluma yön veren, şu şekilde oy kullanın diyen demeçler verdi, aktif rol aldı?

Evet, fakat bu bir partiye destekten çok, kendi prensipleri doğrultusunda herkesi ilgilendiren toplumsal bir mesele için açıklanan bir beyandır.Hizmet’insiyaset zeminini dizayn etme gibi bir derdi olamaz, siyaset mühendisliği yapamaz. Ancak bir sivil yapı iktidarla ilişkilerinde müspet şeylerini destekler, olumsuz meseleleri karşısında da muhalefetini ortaya koyar. İleri demokrasilerde veya katılımcı demokrasilerde, tıpkı medyanın veya muhalefet partilerinin veya sivil yapıların iktidar partisiyle alakalı fikir verdikleri gibi, tavsiyede bulundukları gibi veya yeri geldiğinde tenkit ettikleri gibi ‘Hizmet’ de bu manada kendini konumlandırır. Ama hiç bir zaman bir siyasi partinin arkasına düşmez.

Hizmet, AK Parti’yi uzun süredir açıkça destekliyor, öyle değil mi? Hatta iktidar ortağı gibi tarif ediliyor. Bu bağlamda Başbakan’ın ‘paralel yapı’ iddialarını ya da ‘parti kursunlar’ serzenişlerini de konuşacağız ama destek veya eleştiriler daha çok devleti ele geçirme amaçlı mı yapılıyor sorusu gündeme geliyor?

Hizmet’in asla böyle bir hedefi olmadı. AK Parti’yi kendi doğru bulduğu alanlarda desteklemiştir. Hizmet’in hiçbir zaman bir parti kurup da iktidarı ele geçirme gibi bir derdi, bir hedefi de olamaz. Aslında bir sivil yapı arzu ederse meşru olarak siyasileşip parti kurup devleti bütünüyle yönetme gibi bir imkâna sahip iken, Hareket kendini bağlarcasına; ‘’asla parti kurmamıştır, kurmayacaktır veya bir partinin de hiç bir zaman arkasında angaje olarak yürümeyecektir’’  açıklamasını kamuoyu ile paylaşmıştır.

“Gülen Hareketi çoğulcudur, toplumdaki her grubun Gülen Hareketi içinde temsilcileri vardır”

O zaman tamamen apolitik değil; belirli, saf bir siyaset görüşü vardır, ama parti siyaseti yoktur denebilir. Siyasete etki etmek istiyor pek çok sivil yapı gibi. Dilerseniz prensiplere devam edelim?

Evet, ikincisi Hizmet bütün işlerini ortak görüşlerle ve ortak akılla yürütür. Dolayısıyla Hizmet’te hiç bir zaman tek adamcılık diye bir mesele olmaz. Bir okulsa bu, okulun yönetim kurulu vardır. Bir dershaneyse, dershanenin yönetim kurulu vardır, bir vakıfsa vakfın yönetim kurulu vardır. Bir hastaneyse hastanenin yönetim kurulu vardır. Buradaki insanlar bu ‘Hizmet’ ilkelerini bilen insanlardır ve oralarda nihai genel müdür, nihai başhekim, nihai yayın yönetmeni de olsa, o yönetimin ortak aklı o kurumun yürüyüşünü belirler, ortak akıl en temel meseledir. Üçüncüsü, Hizmet ilkeler bazında çoğulcudur. Belki Türkiye’de homojen bir yapı içerisinde bunu hemen gözlemlemek zordur ama Türkiye’nin renkliliği içerisinde mesela bu içinde bulunduğumuz Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Platformlarında hem Aleviler hem Agnostikler hem İlahiyatçılar hem Museviler hem de Ermeniler vardır.

Toplumda farklı kesimleri oluşturan her grup burada temsil ediliyor, öyle mi?

Evet, her grubun burada temsili vardır ve her grubun bu temsili içerisinde burada düşünce ve projelerini bizlerle paylaşabilir veya bizim projelerimize katılır, orada kendi aksiyonunu ortaya koyar. Uluslararası arenaya çıkıldığında da zaten orada da onu görürsünüz, Hizmet’in adeta o çoğulculuğunu her ülkede olmak, her ülke insanıyla birlikte yaşayabilmek her ülke insanıyla bir şekilde iletişim kurmak projeleri üzerinden de okumanız mümkündür. Bir diğer nokta, hareketin en temel ilkesi hiç bir zaman yıkıcı, bozucu, darbeleyici bir özellikle öne çıkmaz. Müspet harekettir. Yani bu şudur: Muhalefeti yaparken bile demokratik alanda kalmaya özen gösterir. Hiç bir zaman yıkarak, tehdit ederek veya ötekileştirerek meselesini anlatmayı tercih etmemiştir. Sadece ve sadece müspet ile izah edilebilecek, olumlu söylem, olumlu tenkit, olumlu yaklaşım ve bu manada da kendini ifade ederken de olumsuzlukları cevaplama tarzında tehdide, şantaja veya şiddete asla bulaşmamıştır.

Bu noktada pek çok karşı iddia ortaya atılıyor?

Sizi temin ederim, Hizmet’in 50 yıllık hayatı içerisinde şantajla ilgili çamur atmaya kalkanlar olmuştur ama bir tek delil ve örnek ortaya konmamıştır. Bir tek insan şiddetten dolayı Hizmet’ten mağdur olmamıştır veya bir tek insan ben tehdit edildim dememiştir, diyememiştir.

‘Dokunan yanar’ diyen pek çok insan oldu. Tutuklanan, hapislere atılan pek çok insan özellikle Gülen cemaatini işaret eden açıklamalar yaptı?

Bunlar hep Hizmet hareketini kötülemek, insanlardan gördüğü teveccühü yıkmak isteyenlerce, ona leke sürmeye çalışanlar tarafından uydurulmuştur. Bazıları da bilerek ya da bilmeyerek, bazen de yanlış yönlendirilerek buna alet olmuştur.

Prensiplere devam edelim. ‘Diyalog’ en çok öne çıkarılan kavramlardan birisi, nedir içeriği?

Evet, bir diğer nokta diyalog anlayışıdır. Hizmet, sosyal olayları, kültürel farklılıkları, dini zenginlikleri diyalog ve uzlaşma yoluyla fevkalade bir kazanım haline döndürebileceğine inanır. Onun için Hizmet’in diyalog kurmak için bir başka kültür ve insanla ilgili hiç bir önyargısı yoktur. Sadece onun insan olması, Hizmet’in o insanla görüşmesi için yeterlidir. Bu agnostik olabilir, bu Mormon olabilir, bu bir başka dinin mensubu olabilir, bu dinsiz olabilir.

Hizmet, iletişim kuracağı insanları kesinlikle önceden araştırmaz mı demek istiyorsunuz?

Evet, sadece şu var kabil-i hitap olması, insan olması onun için yeterlidir. İnsan olmak bununla ilgili en alt yeter şarttır, yeterlidir.

“Camii yaptırmayın, okul yaptırın.
İnsanlar arasındaki problemlerin temeli cehalettir”

Eğitim meselesi nedir? Neden Hizmet için en öncelikli konudur? Fethullah Gülen ilk çıkışında insanlara ‘camii yaptırmayın, okul yaptırın’ demiş. Bu çağrı solcu-sağcı bir siyasetçi ya da kişiden gelse Türkiye’de yer yerinden oynatılırdı, o kişi ‘dinsiz-imansız’ ilan edilirdi ve dışlanırdı. Onun çağrısı nasıl bu kadar güçlü bir karşılık bulabildi toplumda?

Doğrudur. Hizmet’in önemli ilkelerinden birisi eğitimi en önemli esas almasıdır. Zira insanlar arasındaki problemlerin temeli cehaletten kaynaklanır. Cehalet sadece ve sadece bazı bilimsel verilere sahip olmamak değildir. Cehaleti yenmek insanın insanı tanımasıyla başlar, tanımanın arkasından sevgiyle ilerler, ve daha sonra da insan, eşya, kâinat arasında ilişki kurmada o üçlünün nasıl anlaşılıp nasıl değerlendirilebileceğiyle ilgili çok önemli parametrelere sahip olmasıyla da hayatını kurgular. Şimdi bu açıdan bakıldığında Hizmet eğitimi esas alarak hangi kültürel yapıdan hangi dini cepheden gelirse gelsin, evrensel insani değerlerle topyekûn dünyada bir barışın ve uzlaşmanın oluşabileceğine inanır.  Onun içindir ki evrensel insani değerleri hayata taşımanın yolunun da eğitim olduğunu bilir. O nedenle hep eğitime vurgu yapmış, eğitime odaklanmıştır. Hizmet kurumlarının büyük çoğunluğu da o nedenle eğitim kurumlarıdır.

Eğitim konusu Türkiye’de hep tartışma konusu olmuştur. Örneğin, belli çevreler Türk eğitim sisteminin ‘tek tip insan yaratma’ amaçlı kurgulandığını söyleyerek çok eleştirirler. Siz de bu kadar eğitim işi içindesiniz, böyle bir amaç var mı ya da bu yönde eleştiriler alıyor musunuz?

Bu Hizmet’in de hassas olduğu bir konudur. Hizmet eğitim çalışmalarını yaparken insanları tek tipleştirme gibi bir özelliğe asla girmez. Yerel kültürlerin muhafazasını esas alır, tek tip insan, örneğin benim gibi olan insanlar değil; kendi kültüründe, kendi renginde, kendi özelliğinde, kendi mahalli giyimi dâhil olmak üzere, insanın olduğu gibi yaşatılmasını hedefler. Orada insanlara sadece evrensel insani değerlerde buluşmayı teklif eder, tavsiye eder ve eğitimini bunun üzerine kurgular.

Başka prensipleriniz var mı?

Bir diğeri demokrasidir. Hizmet demokrasi için olmazsa olmaz şartıyla meseleye yaklaşır. Bu, gittiği ülkelerde yönetime müdahale manasına gelmez ama ülkelerin demokratikleşmesini önemser, çünkü kendisinin de demokratik bir zeminde ancak gelişebileceğini ve büyüyebileceğini düşünür.

ABD’nin 1990 sonrası her ülkeye demokrasi götürmesi gibi mi?

Hayır, asla müdahaleci bir anlayışla ya da siyasi bir güç gibi değil. Demokrasinin gücüne inandığı için bunu destekler. Hatta bunu pragmatist yaklaşımla ilgili değil, uzlaşmanın şartları, diyaloğun şartları, barışın en temel zemininin de demokrasi olduğunu düşündüğü için yapar. Dolayısıyla bulunduğu ülkelerde demokrasiye katkıda bulunur, özellikle kendi içinde de demokratik yaklaşımla faaliyetlerini yürütür ve zaten gönüllülüğü esas alması da böyle bir demokratik tercihin en net göstergesidir.

Gönüllülük meselesinde yine çok tartışılan bir konu var. İnsanların Gülen Hareketi’ne girdikten sonra çıkamadığı ya da çıkarsa bir daha yüzüne bakılmadığı iddia ediliyor?

Kesinlikle doğru değildir, bizim bütün yapımız gönüllülüğe dayanır. Bir insan arzu ederse yanınıza gelir, sizin projelerinize katılır, istemezse çok rahatlıkla gider, hiç bir kelime, hatta ona kırıcı bir kelime bile söylemeden gider. Hizmet, bir insan gitmeyi arzu ettiğinde belki ona sadece şunu der: ‘Unutma ki burada senin koltuğun, gelip oturacağın ana kadar boş seni bekleyecek. Döndüğün anda tekrar burada senin için hazırdır, bunu bilesin.’ Bu anlayışıyla yaklaşır. Bir diğer nokta bu hareketin en önemli özelliklerinden birisi bağımsızlığıdır. Hizmet hiç bir zaman ne bir devlet kuruluşuna ne bir başka zihniyet ve anlayışa, ne bir başka ülkenin entelijansiyasına, en ufak bir bağlantısı ve irtibatı olamaz ve bağımsızlığı bu hareketin en önemli özelliğidir.

“Devletin içine sızma iddiaları ya da paranın kaynağı belli değil suçlamaları doğru değil”

Bağımsızlık iddiası oldukça ilginç aslında ve çok önemli bir nokta. Gülen Hareketi bazı ülkelerde yasaklanıyor, kurumları kapatılıyor. Özellikle devletlerin içine sızma iddiaları bu yasaklamalarda etkili oluyor. Aslında Hizmet ile ilgili pek çok korku, eleştiri de buradan kaynaklanıyor. Gülen Hareketi aynı zamanda devasa bir ekonomik güç deniyor ve ‘Paranın kaynağı nereden geliyor’ sorusu da bunu takip ediyor. Ne diyorsunuz?

Bu sızma iddiaları özellikle ülkemizde yıllardır seslendirenler vardır ve bunu ısrarla Hizmet’e mal etmeye çalışıyorlar. Ama bunları söyleyenler sadece çamur atmadan öteye geçememişlerdir. Bu sebepledir ki, onu suçlamaya kalkanların, devlet içine sızıyorlar ya da değişik yerlerden parasal yardım alıyorlar iddialarında bulundukları dönemlerde bile, bununla ilgili en ufacık belge ve bilgi ortaya koyamadıkları aşikârdır. Hizmet bütün projelerinin finansal kaynaklarını onlara gönül veren insanların destekleriyle sağlar. Dolayısıyla, ya zamanını verir ya tecrübesini verir ya imkânını ve finansal sahip olduğu değerleri verir, bir şekilde hizmetlerin yürümesi de sadece finansal yapıyla değil. Birikimle, tecrübeyle, bu noktadaki zamanını harcamakla gibi fedakârca omuz veren insanların gayretleriyle şekillenir ve bu noktalara gelir.

Prensipleri ve özellikleri sıralarken bazı sorular da gündeme geliyor, onları da cevaplamış oluyorsunuz. Hizmet’in başka özellikleri var mıdır herkesçe kabul gören?

Bir diğer özelliği de inovasyon özelliğidir, ‘Hizmet’ devamlı yenilenir, devamlı şekillenir ve Hizmet hiç bir zaman statik bir yapıya sahip değildir, fevkalade dinamiktir. Onun içindir ki insanlık adına değişen şartlara göre ihtiyaçlara göre veya var olan arıza ve sıkıntılara göre yine demokratik ve meşru zeminde kalmak kaydıyla, o değişimi yakalamaya çalışır ve değişmeyen tek şeyin değişim olduğunun inancıyla hareket eder. İnovasyonun hizmetin özünde ve ruhunda çok temel bir esas olduğunu ifade etmem gerekir. Bir diğer nokta da ‘Hizmet’ bütün muamele ve işlemlerini şefkat ve muhabbet sermayesiyle yapar. Onun içindir ki hizmet edilen yapıların içerisinde talimatlar, hiyerarşik yukarıdan aşağıya emirler, bu noktada zorlayıcı unsurlar hatta tehditler veya disiplin cezaları gibi hiç bir zaman bu manada tabiat ve fıtratla örtüşmeyen, ürküten uygulama ve yaklaşımlar yoktur. Tamamen sevgi esastır. Şefkat esastır. Belki buna karşılık sevileceğiniz veya sevildiğine insanı inandıracağınız ana kadar da o kişiyle alakalı bıkmadan usanmadan, samimiyetinizle ilişki ve gayretinizi devam ettirmenizin önemli olduğunu görüyoruz.

Gülen Hareketi’nde ‘sohbet’ler meşhurdur. Bu sohbetlerde yeni gelenlere bu prensipler, özellikler anlatılır mı? Ya da yeni gelen kişilere neler söylenir?

Evet, sohbetler diyalog açısından da eğitim açısından da önemlidir. Bunlar duvarda yazılı liste gibi verilmez ama genel çerçeveler arkadaşlarımızca anlatılır. Hizmet yeni gelen fertlere ne önerir, ne söyler, ne salık verir? Bir kere fertlerin dosdoğru olmalarını söyler. Zemine, zamana göre değişken olmamayı, birine doğruyu söylerken filana eğriyi, filana yamuğu değil, doğruluğun en önemli sermaye olduğunu salıklar. Hizmet’te yer alan ve hizmet eden insanların da en önemli yönleri içleri dışları, görünenleri görünmeyen yönleri itibariyle bu manadaki doğruluklarıdır. Bir diğer nokta da Hizmet fertlerine ilim aşkı ve hakikat aşkını özellikle telkin ve tavsiye eder. Çünkü yenilenmenin, gelişmenin, hatta bağımsız kalmanın yolu, ilim aşkına ve hakikat aşkına sahip olmaktır. Fertlerin bir diğer özelliği meşvereti esas almalarıdır. Onun için Hizmet bir insan ferd-i ferit olup en mümtaz olsa bile bir başka akla her zaman ihtiyacı vardır anlayışıyla yapılan işlerin önemli olan yönü ve başarıya giden en kesin ve kestirme yolu ancak akılların ittifakıyla oluşacak o büyük aklın neticesiyle mükemmele ulaşacağını düşünür. Hizmet fertlerine çok ciddi manada sorumluluk şuuruna sahip olmalarını telkin eder. Onun içindir ki bu şuura sahip olan bir insan, Afrika’nın bir kıtasına gider, orada onu denetleyen takip eden hiç kimse yoktur. Fakat o, buna rağmen, bu ilkeler, prensipler ve değerler onun ruhunda var olduğu için, can siperhane orada hesabını, gönül verdiği bu davaya kendi vicdanında verir ve onu bir başkası hesaba çekmez, bir başkası sorgulamaz, bir başkası tehdit etmez. O kendi sorgulamasını kendi yapar, kendini gerekirse cezalandıracaksa kendi cezalandırır, o cezalandırma da, uyumayarak daha fazla çalışarak, bunu temin eder. Ve dolayısıyla Hizmet’e gönül veren insanlardaki bu sorumluluk şuuru fevkalade o işlerin neticeye gitmesinde önemli bir değerdir.

“Gülen Hareketi’nde adanmışlık şahsiyete değil, ilkelere ve davayadır”

Ancak yine de tek bir kişiye bir adanmışlık yok mu? Herkes bu hesabı kendi kendine verebilir mi?

Hizmet inanç temellidir, tabii içindeki insanlar adanmış insanlardır, Hizmet’e gönül veren insanlar ve Hizmet’e iştirak edip onu takip eden insanların özelliğidir adanmışlıktır. Ama bu adanmışlık şahsiyet değil, davadır, ilkeleredir. Hiç bir zaman bu işleri yaparken şahsi hesapları, beklentileri olmaz. Herhangi birisi kendi hayatıyla ilgili bir kurguya Hizmet’i alet etmez, sahip olduğu değerleri Hizmet’i adına insanlığa feda ederken, o fedakârlığın karşısında müminse Allah rızasını hedefler, hümanistse kendi gönlünde duyacağı mutluluğu hedefler, bir başka indeyse kendi dini değerlerine göre meseleyi ele alır. Hizmet’e gönül veren fertlerin bir diğer sahip olduğu değerlerin başında da cömertlik gelir. O insanlar almaya değil, vermeye programlanmış insanlardır. Onun içindir ki mesela hizmet adına fedakârlık yapan bu kişiler, hiç bir zaman Hizmet’e girdiklerinde ‘bir şeyleri alayım, kendi hesabıma götüreyim, çantama valizime doldurayım’ demezler.

Hizmet’te de böyle insanlar, böyle durumlar vardır. Eleştirmek için değil ama insani bir durum bu, nefisle mücadele ediyor herkes? Denetlemez misiniz?

Tabii, bununla alakalı zaafları olan insanlar muhakkak olabilir, beşeri bir zaaftır, ama bu topyekûn milyonlarca gönül veren insanın içerisinde inanın bir elin parmaklarını geçmez. Onunla alakalı olan hadiseler zaten o da orada hemen belli olur, yani almaya endeksli olan insan ters bir trafikte gelen araba gibi çok fark edilir. O kadar belli olur. Çünkü herkesin verdiği herkesin Onun için çok büyük denetim mekanizmalarına bugün itibariyle gerek yoktur. Hizmet’e gönül veren insanların bir diğer özelliği, değeri hicret etmeleridir. Onlar hizmetleri adına bir ülkeden bir başka ülkeye gitmeyi hizmetlerinin onlara kazandırdığı çok önemli bir değer olarak görür ve bu onların fazileti olarak gönül dünyalarına geçer ve hicret etmenin fedakârlık hanesinde çok önemli bir yere sahip olduğunun bilincinedirler. Onun içim Hizmet’e gönül veren insanlar adına yer küresinde mesafelerin ne olduğu bugün itibariyle önemli değildir.

O nedenle mi Hizmet içindeki insanlar sürekli ülke ülke, şehir şehir geziyor, yer değiştiriyor?

Evet, sürekli olarak ihtiyaç olan, kendine talepte bulunan her yere rahatlıkla ailesini de alıp giderek, hani bekâr insanın intikali kolaydır ama bu insanlar çoluklarıyla çocuklarıyla beraber her yere intikal ederler. Ben mesela evlendiğimden bu yana ki 1993’te evlendim, yaklaşık 20 yıl oldu, 20 yıl içerisinde 20 tane ev değiştirmişimdir. 20 değişik yere gitmişimdir falan. Bu artık Hizmet’e gönül verenler için bir meşakkat, bir zorluk değil, çok rahatlıkla yapılabilen, kazanılmış bir değer olarak fevkalade önemlidir. Hizmet, yaşantının sağlıklı ve hijyenik olması telkininde bulunur, yemelerinde, içmelerinde sağlıklı olmaya önem verir ve sıhhatli olmayı hizmet etmek için olmazsa olmaz bir şart görür. Çünkü ‘kendime bakmazsam, hizmet edemem; hizmet etmezsem, vazifemi yapmış olamam’ anlayışı ve şuuru içerisinde bu değere sahiptir. Bir diğer noktada, Hizmet insanlarında, onu ilişkiye girdiğinizde göreceksinizdir, samimiyet en önemli değerlerin başında gelir. Bu insanlar konuşurken kalp dilleriyle konuşur, gönülleriyle konuşur ve karşılıksız sevmenin getirebildiği o insani değerin üzerinden konuşur ve dolayısıyla da zaten kalbi olan herkes onlardaki bu samimiyeti de rahatlıkla tespit eder ve o samimiyetin sıcaklığını da gönüllerinde hissederler.

“Fethullah Gülen, üç problemle savaştı: cehalet, ayrılık ve iftirak, fakirlik”

Çok teşekkür ederim, soyut düzeyde aslında pek çok soruya da cevap verdiniz. Öyle güzel şekilde tarif ediyorsunuz, her şeyi öyle güzel anlatıyorsunuz ki herkes eline alıp duvarına asabilir. Hizmet hareketi yanında, biraz daha, doğrudan dokunulmaz denen Sayın Fethullah Gülen’e odaklanmak istiyorum. Paralel yapı veya devlet iddialarını reddettiniz. Bu iddialara karşı Sayın Gülen de ‘kamuda bazı insanlar bana, benim öğretime sempati duyuyorsa, ben onlara artık duymayın diyemem, bu benim onlara emir verdiğim ya da şunu şöyle yapın dediğim anlamına gelmez’ demişti. Bir yandan da 1990’larda ortaya çıkan bazı kasetlerdeki sohbetlerinde ‘devlet içinde zamanı gelmeden kafanızı çıkarmayın, kendinizi belli etmeyin’ gibi telkinleri olduğu, bunun devlet içindeki örgütlenmenin deşifresi olduğu iddia edilmişti. Diğer yandan hiçbir şey yoksa asıl mesleği imamlık olan, küçümsemek için söylemiyorum, imamlık çok saygın bir meslektir, iddia bu, bir kişi nasıl bu kadar geniş ve büyük bir hareketi, ekonomik gücü yarattı deniyor, altında pek çok başka sebepler aranıyor. Buradan hareketle Hizmet’in çıkış noktasından başlamak istiyorum. Nedir Hocaefendi’yi karakterize eden şeyler, nedir onu farklı kılan ve bugünlere getiren?     

Öncelikle şunu söylemek lazımdır. O sözler hep saptırılmaya çalışılmıştır ama Hocaefendi o tip iddialardan beraat etmiştir. Doğrudan Hocaefendi’nin rolüne odaklanırsak, burada Hocaefendi’nin şahsi yapısı, duruşu çok önemli. Hocaefendi sadece söylem üreten bir insan değil. İnandıklarını söyleyen, söylediklerini de icra eden bir insan. En önemli özelliği, farkı budur. Şimdi bu topraklarda üç temel problem hep var olmuş. Birincisi cehalet, ikincisi ayrılık ve iftirak, üçüncüsü de fakirlik. Hocaefendi bu üç temel problemin üzerinde hep projelerini geliştirmiş. Cehalete karşı eğitim demiş. İftirak’a karşı diyalog ve uzlaşı demiş. Fakirliğe karşı yardımlaşma demiş. Hepsindeki mücadele de, güç de onun çağrısına uyan, destek olan gönüllülerce olmuş, oluşturulmuştur. Eğitimi anlattık, işte mesela ekonomik güç diyorsunuz, mesela işte ‘Kimse Yok Mu?’ gibi fakirlerin elinden tutan kurum var bir yanda, diğer yanda da TUSKON gibi iş adamlarını bir araya getirerek onların zenginleşmelerine gidecek ulusal ve uluslararası alanlarda iş yapma imkânlarını teşvik eden bir proje ortaya koymuş. Şimdi takdir edersiniz ki mükemmel toplumlar ancak mükemmel fertlerle oluşur. Huzurlu bir toplum istiyorsanız huzuru bilen bir ferdin olması lazım. Bir ferdin huzuru yakalaması için iyi eğitilmiş olması lazım, çünkü başkalarının güdümünde olan insanlar hep başkalarının oyuncağı olurken, ne kendileri bir katkıları olur ne de kendileri olarak yaşarlar. Ancak eğitilmiş insan kendi olur ve başkalarının güdümünde olmadan kendi aklıyla, melekeleriyle, birikimleriyle hayatı yönlendirir. Hocaefendi bu milletin kendi olmasını istemiştir, başkalarının güdümünde bir millet değil. Başkalarının kontrol ettiği bir millet değil. Başkalarının dümen suyuna rahatlıkla girebilen bir millet değil. Kendi ilkeleri, kendi değerleri, kendi kültürel hayatıyla ayakta kalan ve dünyaya mesajı olabilen bir millet. Bunun yolu eğitimdi, bunu söyledi. Tabi bu kolay olmadı, bakınız 1968’de İzmir’e geldi, 1980’e kadar bu telkin devam etti. En az 17-18 yıl. İlk okulun açıldığı dönem 1982-83’tür, hiç öyle sanıldığı gibi kolay olmadı. Ama bir örneğini bizim milletimizin önüne koyduktan sonra bakın, 1983’te Türkiye’de ilk okul açılıyor, 1990’da okul açma uluslararasına çıkıyor.

Gerçekten 1980 sonrası çok hızlı bir büyüme ve genişleme dönemi başlıyor, hem yurt içinde hem de yurt dışında. 1980 darbesi sonrası bir destek de söz konusu mu?

Hayır, siyasete bulaşılmıyor, her şey millet için, millet eliyle yapılıyor. Dünya değişiyor. Ve dikkat edin ama o kadar süratli bir kabul ve süratli bir genişleme yaşanıyor ki, 1990’lı yıllarda artık, Orta Asya’da, o Sovyetlerin dağılmasından sonra, Orta Asya’da okul açma başlıyor, 1990’dan sonra yurt dışına modeller taşınmaya başlanıyor.  Dolayısıyla ilk modelinden sonra süratle genişlemelerin olduğunu görüyoruz. Bugün artık üniversitelere kadar, zannediyorum Hizmet’in bugün yaklaşık 25 üniversitesi var ulusal ve uluslararası alanda.

“Gülen Kurumu ya da Gülen Okulu Yoktur”

Şimdi Gülen Hocaefendi’ye sempati duyma, gönüllülük ve Gülen Okulu, Gülen Kurumu meselesini biraz daha açmak istiyorum. Bunlar çok kafa karışıklığı yaratıyor ve kelime oyunu mu var şüphesi yaratıyor. Örneğin Sayın Gülen’i eleştiren bazı yazı ve görsel materyallerde, okullara gidip ‘Burası Gülen okulu mu?’ diye sorduğunuz zaman, o kurumdakiler ‘Hayır’ cevabını veriyorlar. Ya da birisine ‘Siz Gülenci misiniz?’ dendiği zaman, ‘Hayır, ama sempatimiz vardır’ deniyor. Bunlar da kamuflaj için yapılıyor gibi anlaşılabiliyor. Yani bu illaki eleştirmek için söylenmiyor ki, hareketin içinde aktifsen neden saklıyorsun, dışındasın ama kişisel sempatin var gibi söylüyorsun? Ya da örneğin ‘Gülen Okulu değiliz’ diyorsun, ama Sayın Fethullah Gülen olmasa o okul da olmazdı. Bunların farkı nedir?

Belki şöyle demek lazım, bu okulların ilkeleri, demin söylediğim değerleri açısından ilham kaynağı Hocaefendi’dir ama okulların fiziksel yapıları, şirket yapıları, yönetim sistemleri, müfredatı, öğretmen atamaları, başarı grafiklerindeki takip, emek ve gayret tamamen oradaki Yönetim Kurulu’nundur, müdüründür, Öğretmenler Kurulu’nundur. Hocaefendi hiçbir okulla organik bağı olan bir insan değildir. Dolayısıyla o ilkelerini, düşüncelerini paylaşır, ona değer veren, onun sözünü kıymetli gören insanlar bunları yaptırır, bunları projelendirir, bunları hayatına alır. O nedenle orası Gülen Kurumu değildir. Mesela bizde, bizim onursal başkanımızdır. Bu kurumda daha çok onun diyalog ve uzlaşı üzerine söylediği fikirlerini projelendiren bir yerdir, ama kendisi bizzat bunun başında olmayı tercih etmiştir. Fakat, hiçbir zaman, bakın uluslararası alanda binlerce Hizmet kurumu vardır, Hocaefendi’nin tek resmi bağlantısı olduğu kurum burasıdır, onursal başkanıdır. Bunun dışında hiçbir kurumla organik bir bağı yoktur. Biz de tabi onun kitaplarını basarak, kendi kitaplarının gelirlerini bize bağışladığı için, onun kitapları biliyorsunuz 400-500 bin satıyor, o gelirlerle bizim projelerimize desteğini sürdürüyor. Gönüllülük bağı ile bağlı oldukları ve herkesin kendi hesabını vererek ve ortak ilkeleri benimseyerek bağımsız şekilde çalıştığı kurumlarda insanların da o nedenle daha çok sempatisi olduğunu ifade etmesi de gayet doğaldır.

O zaman bir akademisyen gözüyle toparlarsak; demokratik olduğunuzu söylediğiniz bir kurum içinde, gönüllük esasına dayalı ve saydığınız ilkelerle çalışan insanların ‘Biz Gülen okulu ya da Gülen Kurumu değiliz’ derken söylemek istedikleri aslında; ‘biz doğrudan emir almıyoruz, Hocaefendi doğrudan bizi yönetmiyor, bizim ilkelerimiz ve çalışma prensiplerimiz var’, inovasyon ve bağımsızlık da dediniz, onlar çerçevesinde kurumlardaki çalışmayı Hizmet bizim yaratıcılığımıza bırakıyor, o nedenle her kurum kendi kişilerince yönetiliyor. Hizmet kendi içinde özerk olarak orayı yönet diyor bir projeyi hayata geçiren insanlara, öyle mi?

Aynen öyle, çok doğru ifade ettiniz. Hocaefendi kesinlikle, ben 30 yıldır tanırım, emir kipiyle konuşan bir insan değildir asla. Bütün sözleri, bütün ifadeleri teklif ve tavsiye statüsündedir, o hep der ki ‘hoşunuza giderse,’ ‘arzu ederseniz’ vs.

“Belirli Mesleklerde Örgütlenmemiz Yok. İlluminati Değiliz”

Peki, o zaman bir ‘iyilik hareketi’, siz belki bunu kullanmıyorsunuz, eleştiren kişilerce kullanıyor, bir ‘iyilik hareketi’ neden belli meslek gruplarında örgütleniyor deniyor? Yani özellikle savcılık, hâkimlik, polislik ve askeriye anahtar meslekler olarak Gülen Hareketi’nin örgütlendiği yerler iddiası var. Hatta bu nedenle Hareketi İlluminati’ye ya da benzeri örgütlere benzetenler bile var?

Peki, ben de özellikle şunu sorayım: Şimdi ‘Hizmet’, hayatın her kademesinden insanlar geliyorlar, Hizmet’in kurumlarından olan insanlara siz, mesela tersine bir soruyla soralım, şöyle bir telkinde bulunabilir misiniz? Siz polis olmayacaksınız, yargıç olmayacaksınız, askeriyede olmayacaksınız. Bunu deme imkânınız olmadığı gibi, illaki polis olacaksınız dediğinizde de bunu kaç kişi kabul eder? ‘Hizmet’ bir taraftan gönüllülük diyeceksiniz, bir yandan insanları cebren ve zorla bir yere yönlendireceksiniz.  Patlar zaten bir yerde, yani birileri der ki ‘yeter be kardeşim, mecbur muyum, ben istemiyorum böyle bir mesleği, ben mecbur muyum böyle bir işi istemiyorum’ diyebilir. O nedenle bunlar tamamen iftiradır. Bu tamamen tabii seyri içerisinde olur. Bakarsınız iş adamı olan da olur, öğretmen olan da olur. Hem Hizmet teşvik edecekse, asıl teşvik edeceği temel meslek öğretmenliktir çünkü yüzlerce, binlerce okul açılıyor, Hizmet’in en temel ihtiyacı öğretmenliktir. Eğer Hizmet, bir mesleğe teşvik ediyorsa, bu noktada ihtiyacı olan şey öğretmendir.

Kesinlikle yok diyorsunuz yani. Hani öyle bir anlatılıyor, öyle örnekler veriliyor ki, neredeyse çocuğu küçükken alırken bile şart koşuyorsunuz; ‘Bak şu mesleklere gireceksin, nereye gelirsen seni biz getireceğiz ve sonra da sadece bize hizmet edeceksin’ diyorsunuz gibi? Ya da örneğin sizden olan bir savcı sanki bir gün bir emirle öyle bir iddianame yazıyor ki tüm kariyerini sadakati gereği yakabiliyor gibi?

Şimdi buradaki meseleyi doğru görmek lazımdır. Hizmet’in okuluna gelmiş bir kişi hayatın bütün alanlarına gidebilir, kimse onu engelleyemez.  Yani arzu ediyorsa, asker de olur, arzu ediyorsa yargıç da olur, arzu ediyorsa, turizmci de olur, arzu ediyorsa, orman mühendisi de olur. O onun tercihine bırakılmış bir meseledir, Hizmet’in bununla alakalı emek ve gayret yapmasına zaten gerek yok.

“Gülen Hareketi’nin Atatürk ya da Cumhuriyet rejimi ile sorunu yoktur”

Gülen hareketini Atatürk’le veya Cumhuriyet rejimiyle bir sorunu var mı?

Asla, niye sorunu olsun ki, Atatürk de olsa bizim değerimizdir, bu ülkenin değeridir, hani netice itibariyle bu toprakların bütün değerlerine düşmanca yaklaşmanın bize kazandıracağı hiç bir şey yoktur. Ve düşmanca yaklaşımı siz diğer ülkelerin dinlerine, kültürlerine yapmıyorsunuz, kendi topraklarınızdan bitmiş değerlere karşı düşmanlık size ne kazandırır ki? Ne kazandırır? Onun için hareketin bu noktadaki duruşu; her şey de bizimdir, Atatürk de bizimdir, Pir Sultan Abdal da bizimdir, Yunus da bizimdir, Mevlana da bizimdir, her birinin tadı, kokusu rengi farklı, bu ülkenin topraklarının bitmiş çiçekleridir. Bu şekil bakmak ve onları o değerleriyle korumak, kollamak durumundayız.

Sayın Fethullah Gülen’in ‘Dinden dönmenin cezası ölümdür’ diye bir sözü var mı? Özellikle yabancı ülkelerde böyle bir sözün varlığı çokça konuşuluyor.

Asla, bu Hizmet’in duruşu ve icraatlarıyla öyle ters bir söylem ki, bir başka dinden olan insanla siz rahatlıkla oturup konuşurken, ateistle bile oturup belli projeler paylaşırken, dinden dönen insanların öldürülmesi gibi bir yaklaşımı nasıl söylemiş olabilir? Açıkça söylüyorum, bunu ifade eden fıkıh var, ancak o fıkıh, dinden dönme karşılığı değildir. Eskiden din tek kimlikti, yani devleti tanımlayan en önemli özellik, hususiyetti. Dinden dönmek devlete ihanet etmekle eş manaya gelirdi. Bu sebeple o dönemde dinden dönen insanın, devlete ihaneti bir başka ülke adına casusluğu statüsünden değerlendirilip öldürülenler olmuştur. Ama Kur’an’ın ‘iman ettiler sonra küfre düştüler, sonra iman ettiler, sonra tekrar küfre düştüler’ diye anlattığı Ayet-i Kerimesi’nde hiç bir şekilde orada sonra öldürüldüler diye bir beyanı yoktur. Bu tamamen siyasal bir tanımlamadır. Tamamen siyasal bir tabirdir. Hocaefendi’nin de böyle bir sözü asla yoktur çünkü neticede biz bir sivil yapıyız. Devlete ihanet etmiş, devlette bozgunculuk yapmış insanların bugün nasıl yargılanacağı, uluslararası hukukta bellidir, ona göre muamelesi yapılır. Ama dinden dönen öldürülmez asla.

“‘Ilımlı İslam’ projesinin bir parçası değiliz”

‘Ilımlı İslam’ projesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce böyle bir proje var mı? Sayın Gülen için de bu aslında bu projenin bir parçası, uygulayıcısı şeklinde eleştiriler yapılıyor. Bunun ABD çıkışlı bir proje olduğu, özellikle radikal İslami örgütlerin büyümesi sonrası ABD tarafından bu projenin devreye sokulduğu ve Sayın Gülen’in de bunun önemli bir uygulayıcısı olarak ABD tutulduğu iddia ediliyor?

Şimdi bakınız, bugün netice itibariyle küresel ölçekte siz görünür ve bilinir olduktan sonra küresel aktörlerin sizlerle bir şekilde muhataplığı tabiatıyla olacaktır. Bence İslam’ın ılımlısı, sıcağı, soğuğu diye bir tabir ancak birilerinin yakıştırması olabilir ama İslamiyet Kur’an ve sünnetle, ölçüleri, prensipleri, vaaz ettikleri çok açık ve net olan bir dindir. Elbette ki yorum farklılıkları olacaktır, mezhebi farklılıkları olacaktır. Hizmet’in bu noktadaki yaklaşımına gelince ‘Hizmet’ İslam’ın evrensel değerlere sahip olduğuna inanır ve dolayısıyla da insan merkezli bir dindir İslamiyet. Ve dolayısıyla da Hocaefendi’nin bütün yorumlarına baktığımızda; farklı kültürel yapıyla ve farklı din mensuplarıyla diyalog kurma bile bizim dinimizin bize telkini ve emridir hatta. Şimdi böyle bir yaklaşımı Kur’an ve sünnetten çıkartarak ortaya koyduğunuz zaman, Ilımlı Müslüman olmuş değil, hattı zatında İslamiyet’in, Kur’an’ın özünü asra uygun olarak yorumlayarak, aslında siz yapılması gerekli olanı yapmış olursunuz. Ama İslamiyet’i bugün çatışmacı gösterenler, kavgacı gösterenler, terörist gösterenler, rahatlıkla söyleyebilirim ki İslamiyet’in başına en büyük belayı, musibeti açmış olan insanlardır. İslamiyet’in pak nasiyelerini ve alımlarını kirletmiş insanlardır. Hâlbuki İslamiyet kelimesine baktığınız zaman; selimdir, güvenliktir, selamdır, emniyettir, müslimdir, kendisi eliyle diliyle başkasına zarar vermeyen insanın ölçülerini ortaya koyar. Bugün mümin İslamiyet’in ortaya koyduğu bu uzlaşmacı, zarar vermeyen, müspet hareket eden herkesi kucaklayan çerçevesine uyduğu an hattı zatinde İslami çerçeveye uymuş olur ve bunun İslamiyet’ten tavizle alakası yok tam tersine, İslamiyet’in tanınması, bilinmesi gerekli olan özellikleriyle temsil yönünün bile var olduğunu söyleyebiliriz.

Hizmet hareketinin çıkışı ve bugününü konuştuk, geleceğini de konuşalım. Kişi odaklı olmadığını söylediniz, ancak Sayın Fethullah Gülen’den sonra Hizmet Hareketi dağılır mı? Böyle iddialar da var.  Aynı şekilde devam etmesini sağlayacak kurumsal bir yapısı ya da Sayın Gülen’in bu konuda açıklanan bir vasiyeti veya varisleri var mı?

Şunu söyleyeyim, ‘Hizmet’ ilkelerin üzerinde, prensiplerin üzerinde yürür. Sayın Gülen bakın tipik bir örnektir, eğer Sayın Gülen yönetimde aktif rol alan, yöneten insan olsaydı, belki bu iddialar düşündürücü olabilirdi. Fakat, siz bana söyler misiniz, bir şirketin patronu, 10 yıl şirkete uğramadığı halde şirket sürekli büyüyor, sürekli gelişiyorsa bu neyi gösterir, patronun o yapıyı kurumsallaştırıp ilkeler ve prensipleri belirlemiş olduğunu gösterir. O şirket o ilkeler ve prensipler üzerinde yürüdüğü sürece şirket varlığını devam ettirir. Hocaefendi buradan 10 yıldır uzak. Hocaefendi sadece Türkiye’den uzak değil ki, Afrika’dan da uzak. Uzakdoğu’dan da uzak, orta Asya’dan da uzak ama kendisi duygu ve düşüncelerini ifade ediyor. Hizmet ise ilkeler, değerler üzerinden yürüyor. Allah uzun versin, yârin Hak vaki olduğunda, Hakk’a yürüdüğünde ‘Hizmet’ bu ilkeleri ve prensipleri koruduğu sürece kesinlikle varlığını devam ettirir.

“İstihbahat örgütlerinin Gülen Haraketi’nde bulacağı açık veya şeffaf olmayan bir şey yok”

Gülen Hareketi dünyada çok fazla büyümüş, genişlemiş bir hareket. Soğuk Savaş döneminde de çok iyi biliyoruz ki dünyaya bu kadar yayılmış bir hareketin istihbarat örgütlerinin dikkatini çekmemesi mümkün değil. Hatta işleri gereği muhtemelen Gülen Hareketi içinde örgütlenme ihtimalleri de yüksek. Siz kendi içinizde bazı istihbarat örgütlerinin yuvalanmaya çalışacağını,  bazı operasyonları bir şekilde sizin adınıza yapmaya çalışacağını ya da çalışmış olabileceğini düşünüyor musunuz? Örneğin bugün Hizmet içinde Hizmet’e rağmen bazı yapıların olduğu daha fazla iddia edilir oldu. Mesela ‘Hizmet’in bir ‘güvenlikçi’ kanadı var, diğer yapıları bile dinlemiyor’ deniyor. Başka yapıları içinizde örgütlenmesine karşı önlemler aldınız mı? Aldınızsa nasıl önlemler aldınız?

Şöyle söyleyeyim, çok aleni, eğer Hizmet’in kapalı devre işleri olsa, kapalı gizli örgütlenme ve yapıları olsa, gizli yapıların içine sızması her zaman mümkün. Fakat, ‘Hizmet’ fevkalade açık, şeffaf, her şeyi halkın önünde konuşarak, halkın içinde planlayarak, meşveret dediğimiz ortak akılla yürüterek yaptığımız için, böyle bir zeminde farklı kötü niyet ve bir yerlere çekmek isteyen kişi veya kişiler fevkalade belli olur ve kendini ele verirler. Bir de bunlar Hizmet’in o değerlerini, hani bir insan ,bir ateşböceği kendini ay olarak ne kadar gösterebilir, ne kadar uzun zaman gösterebilir, ateş böceği olduğu elbet ortaya çıkacaktır. Yani, yalancılık üzerine Hizmet’in içine sızmış bir adamın uzun yıllar, ha teşebbüsler olacaktır, olmuştur, bununla alakalı gayretler olacaktır ama bu meselede bu insanların samimiyetini gerçekten başka hesapları ve dertleri olmadığını fark ettikten sonra o sızanların içerisinden gelip, ben bu niyetle geldim diyenlerden tutun da bunlarda bir problem yok, ben gidiyorum diyene kadar değişik örnekler yaşanmıştır.

“AK Parti ile savaşı biz başlatmadık”

Gülen Hareketi’ni, Hizmet’i ve bizatihi Sayın Fethullah Gülen’i sorarken aralara girerek bazı siyasi ve güncel konuları da dile getirmiş ve sormuştum. Daha yoğunluklu olarak siyasi ve güncel konularla devam edelim. Anlattıklarınız içinde örneğin ‘asla yıkıcı olmaz’ dediniz. Ama bugün kindarlık, intikam çok konuşuluyor. ‘Gülen hareketi 28 Şubat’ın intikamını alıyor’ deniyor. Aynı şey zaman zaman AK Parti için de söyleniyor. Kafalar da karışık, hem onun ürünü olduğu hem de onun intikamını almak için toplumu kutuplaştırdığı da birlikte iddia edilebiliyor. Bugün de AK Parti tepe yöneticileri sizi yıkıcılıkla suçluyor, devleti yıkmaya çalışmakla, hükümeti yıkmaya çalışmakla vs., pek çok itham da bulunuyor.  Hizmet, kendine yapıldığını düşündüğü şeylerin de hesabını sormaz mı? Örneğin, söylemde çok kullanılır, Hizmet’in ‘Benimle ilgili bir durum devleti, milleti çok zor duruma düşürüyorsa, gerekirse geri çekileyim, ben kötü olayım’ gibi bir anlayışı var mıdır? Yoksa; ‘Hayır, ben beni tehdit eden şu yapıyı değiştirmeliyim’ diyerek müdahale eder, mücadele eder, gerekirse hesap sorar mı?

Hizmet, bugüne kadar umumun menfaatini esas alarak kendi özelindeki meseleleri ikinci, üçüncü plana atma fedakârlığını her zaman göstermiştir. Mesela bakın, dershaneler mevzuunu 28 Şubat döneminde kapatmaya kalktıklarında; Hocaefendi, 28 Şubat döneminin müstebit insanlarına çok rahatlıkla şu teklifi yapmıştır, insanlarını göndererek, ‘Bu kurumlar, milletin kurumlarıdır, bu kurumlar bizim insanımızın emeğiyle yapılmış kurumlardır. Bunları kapatmayın, lütfen bunları alın siz işletin.’ ‘Maksadına dönük hizmet etsin ama kapatmayın bunları’ demiştir. Ak Parti iktidarı döneminde; dershaneleri kapatmayı ilan ettiği zaman da aslında onları kamuoyunda zora düşürmek için değil, öncelikle el altında Hocaefendi insan göndermiştir. Cumhurbaşkanına da, Başbakana da, ‘Bunları kapatmaya karalıysanız, bunları kapatmayın, bunların yönetiminde bizim arkadaşlarımızın olması problemse, onlar geri çekilirler, biz bu kurumları size tevdi edelim ama bunlar bu millete hizmet etmeye devam etsinler’ demişlerdir. Şimdi bakınız bundan daha yapıcı nasıl bir başka yaklaşım gösterebilirsiniz siz, bu şöyle değil, tehdit etme değil, paramızı verin alın kurumları değil, alın ama maksada yönelik hizmet etmeye devam etsinler.

Anlıyorum, aslında bu savaşı siz başlatmadınız, kamuoyu önünde tartışılır hale getirmek istemediniz, tam tersi öncelikle el altından hükümete ve Cumhurbaşkanı’na uzlaşı çağrısı yaptınız. Ama Gülen Hareketi’nin orduyu bitirme, Ergenekon da dâhil şimdi de hükümetle alakalı pek çok konuda baş suçlu ilan edilmesi tesadüf mü?

Biz de bunları anlamaya çalışıyoruz. Biz şunu gördük biz hiç bir zaman ne Ak Parti hakkında ne de bugün yargıya intikal etmiş insanların hakkında aleyhinde suçluluk ilanında bulunamadık. Bu olayların içinde olmak ya da gösterilmek istemedik.

“Bunlar artık tamamen zıvanadan çıktılar”

Peki, 17 Aralık operasyonları sonrası hedef alınınca önce Başbakan ve bazı AK Partili yöneticilere karşı önce çok sert açıklamalar yaptınız, sonra Başbakan ve çevresindekiler bazı tehditler savurdular. Örneğin ‘bizim de elimizde bilgileri belgeler var, açıklarız’ gibi. Aslında şeffaf ve katılımcı denen bir demokraside, kamuoyun önünde bu tip gizemli, tehditkâr açıklamalar yapılması çok yakışıksızdı. Toplum bilgilenmekten çok aptal yerine konduğunu düşünmeye başlıyor aslında çünkü çok bir şey de açıklanmıyor.  Pazarlıklar mı yapılıyor? Yoksa Gülen Hareketi’ne yakın medya olmasa da sözcülerinin biraz susması korktular mı, geri mi çekiliyorlar şüphesine de yol açtı. Korktunuz mu, korkacağınız şeyler var mı, bir geri çekilme var mı gerçekten, ne diyorsunuz?

Asla, burada amaçlar saptırılıyor. Biz Ak Parti’yi tahrip edecek söylemlerde bulunmadık, yalnız Ak Parti’ye yakın iktidarın medyasından inanılmaz iftiralara ve yalanlara maruz kaldığımızda Hizmet’e gönül veren insanların ‘biz suçlu muyuz, neden cevap vermiyoruz?’ gibi bir talepleri ve hatta onların ‘neden susuyoruz, suçlu muyuz?’ kaygısına düşmemeleri adına medya üzerinden bunların cevapları verildi. Fakat biz bu cevapları verdiğimiz zaman karşı tarafın daha hareketlendiğini, daha hararetlendiğini ve artık tamamen zıvanadan çıktığını gördük. Hatta yani tamamen zapt edilmez bir şaşkınlığa düştüklerini görünce baktık ki verilen cevaplar tabanımızla alakalı ‘evet, bir müspet, makul faydası var’ ama karşı tarafın ciddi tahrik ettiğini gördük. Ondan sonra bu ülkede huzurun, sulhun, sükûnun, barışın bütün zarar görmemesi adına geriye çekilerek sükûtu tercih ettik. Bu asla haksız olduğumuz noktasında değil, söyleyecek sözlerimiz bittiği için değil, hala devam eden iftiralara cevap vermekten aciz olduğumuz için değil, tamamen bu ülkenin sulhu, sükûnu ve barışı artık dokusal olarak bütün bütün, zayi olup zarar görmesin diye.

Ancak, örneğin Sayın Gülen’in Cumhurbaşkanı’na yazdığı bir mektup var. Bu mektupta hiç yolsuzluklardan, tüm olayları körükleyen son dönemdeki yolsuzluk operasyonlarından bahsetmemesi bazı çevrelerde pazarlık etmeye çalışıyor, sulh edelim diye geri çekiliyor diye yorumlanıyor? Aracılar gidip geliyor deniyor?

Biz şöyle bekledik işin doğrusu, mesela biz yolsuzluk olayları patladığında, bazı zihniyet dershane meselesinde ‘biz verdik, almadılar, hala kapatacağız’ deyince, çok tabi olarak biz de bu kurumların kapatılmaması adına demokratik bir müdafaada bulunduk. Medya üzerinden ve sosyal medya üzerinden düşüncelerimiz ifade ettik, parlamenterlerle görüştü dershane sahipleri. Kaldı ki bir de Türkiye’de var olan dershanelerin dörtte biri Hizmet’le alakalı, geri kalan dörtte üçlük başka insanlar var ve bu sektörde yüz bin insan var ve işsiz kalacak bu insanlar. Dolayısıyla hep beraber onların o müdafaasına biz de destek verdik. Arkasından yolsuzluk patladığında, işin doğrusu düz mantıkla, ‘bak gördünüz, dershanelere karşı bizi tehdit etmek için yolsuzluğu patlattınız’ gibi bir şey ifade ettiler. Hocaefendi’nin elini açıp da ‘Eğer biz bunu yaptıysak veya bizim arkadaşlarımız bu ülkeyi zora sokmak için, kaos çıkarmak için yaptılarsa, Allah bizim ocaklarımıza ateş düşürsün’ sözü aslında bununla alakalı.

“Gülen’in bedduası Hareket’i suçlayanlara karşı bir meydan okumadır”

Orada Sayın Gülen’in aslında beddua ettiği söylendi ve bunun üzerine AK Parti’ye yakın medya ve kişilerce bu ciddi şekilde eleştiri konusu oldu. ‘İslam’da yeri yoktur’ vs. dendi ve bunun üzerinden Fethulla Gülen yıpratılmaya çalışıldı? Başbakan ‘cesareti varsa o bedduayı kime ettiyse açıklasın’ gibi bir şey de söyledi?

Orada açıkça söylüyor zaten kime dediğini. Öncelikle kendisinden olanlara sesleniyor, eğer böyle bir yanlış iş içinde olan varsa diyerek eleştiriyor, sonra ‘ama başkaları asıl yanlış bir iş içinde ise’ diyerek sonra da onları tenkit ediyor. Aslında orada ‘bize iddia ve ithamda bulunanlara biz meydan okuyoruz’ diyor; ‘bak, biz bunu söylüyoruz, siz bunun bizim yaptığımıza dair kesin inanıyorsanız, siz aynı cümleyi söyleyebilecek misiniz’ deyip karşılıklı bir ahitleşmedir aslında bu. Şimdi bütün bunlardan sonra beklerdik ki hukukun önü açılır, bu meseleler araştırılır. Türkiye’de yolsuzluk ilk defa Ak Parti döneminde çıkmadı ki, geçmiş dönemlerde de yolsuzluklar oldu. Süleyman Demirel’in yeğenleri, kardeşleri yolsuzlukla devreye girildiğinde, biz o gün devlet refleksinin ne olduğunu bilen insanlarız. Devlet refleksi veya devleti yönetenler yolsuzluk karşısında nasıl davranacak bellidir. Kim olduğu önemli değil, bakın; prensler, bakanlar, başbakanlar yolsuzluğa bulaşmış veya böyle bir ithamla karşı karşıya kalmışsa, hukuk karşısında herkes eşittir. Fakat gel gör ki Ak Parti döneminde biz Cumhuriyet tarihinde görmediğimiz bir tepkiyle karşılaştık, bir anda sorgulayan polislerin yerleri değişti, soruşturmanın gizliliğiyle alakalı kanunlar çıktı, savcılar devreye kondu, yetmedi 2000 insana yakın insanların yerleri değiştirildi ve savcının uygulamaları devreye girmedi. Yani hukuki yaptırımlar devre dışı kaldı, yani hukuk askıya alındı o da yetmedi, HSYK’nın Adalet Bakanlığı’na bağlanması gibi yani yargının yürütmenin emrine girmesi gibi bir facia teklif geliştirildi ve hayata geçirildi. Şimdi bütün bunlardan sonra bu şaşkınlıkla ilgili yapacağımız bir tek cümle var, neler oluyor böyle?

Aslında tarafsız bazı insanlar da özellikle yolsuzluk krizi ile ilgili benzer şeyler söylüyor. Yani, önceki siyasi partilerle ilgili de yolsuzluk iddiaları, operasyonları çok oldu. Üste düzeydeki insanların çocukları bu iddiaların hedefi oldu. Hiç böyle tepkiler, bu denli panik havası ya da kaos ortamı olmadı. Neden böyle oldu sizce?

Evet, örneğin Mesut Yılmaz Yüce Divan’a bile gitti. Bakın şimdi Başbakan çıkıp diyor ki ‘İşte ben hedeflendim, bu dış ayakla ilgili, içeride de oyuncakları var, onlar Ak Parti iktidarını hedeflediler’ falan, o zaman sizin bunu ortaya koyabilmeniz için öncelikle hukukun işlemesi lazım, öyle değil mi? Ama siz hukuku yok ediyorsunuz. ‘Paralel devlet’ iddia ediyorsunuz, ‘çeteler var’ diyorsunuz, ‘örgütler var’ diyorsunuz, fakat sizin dediğinizle bu var olmaz ki. Siz iddia ettiğinizde bu gerçekleşmez ki. Bunun ispatı gerekir, bunun ispatı hukukladır. Siz hukuku askıya alıyorsunuz, bunu nasıl ispat edeceksiniz?

“Başbakan Erdoğan’ı dar bir oligarşik kadro hapsetti. Hizmet mi zehir oldu yoksa senin zihnin mi zehirlendi, işte bunun tefrik edilmesi lazım”

Sizce neden böyle bir tepki verildi AK Parti’den? Neden böyle ‘dış güçler’, ‘paralel devlet’, ‘derin çeteler’ iddiaları bir anda gündeme düştü. Açıkça sormak istiyorum, bu hükümet on yıldır pek çok alanda, her anlamda Gülen Hareketi ile birlikte çalıştı, her zaman övgüler düzdü. Karşılıklı birbirilerini desteklediler, hatta AK Parti iktidarı aslında bir koalisyondu diye çok konuşuluyor şimdi. Gezi olaylarında birden ‘faiz lobisi’ vs. iddiaları gelmişti. Yine 1990’ların söylemlerine döndük, herkes ‘iç ve dış düşmanlardan’ bahsediyor, hiç kimse hiçbir şeyden mesul değil, hep dışarıda birileri suçlu. Toplumda afalladıkça afallıyor. AK Parti neden bu iddialara yöneldi, nedir sizce asıl sebepler?

Yani meseleyi ben şöyle düşüyorum. Ak Parti’yi veya özellikle Sayın Başbakanın etrafında hareketin mevcudiyeti noktasında, bir Naim Şahin’in sözüyle söyleyeyim, dar bir oligarşik kadronun onun etrafında, onu hapsettiğini düşünüyorum. Başbakana cemaatin veya Hizmet’in fevkalade tehlikeli olduğunu ve defterleri dürülmediği takdirde, bu ülkede onun siyaset yapma imkânının olmayacağına dair bir yanlış inanca ve kanaate onu sahip kılıyorlar maalesef. Hizmet’in 50 yıllık hayatında bu ülkeyle alakalı bir tek menfi şey söyleyemezsiniz. İddia edilmiştir, hatta ve hatta Başbakan’ın dilinde söylenen; ‘çetedir örgüttür, paralel yapılanmadır, Emniyet’e sızmadır’ iddiaları 28 Şubat döneminde de söylendi. 1999’da açılan bir mahkemeyle Hocaefendi ve Hizmet hareketi, Nuh Mete Yüksel’in savcılığı altında, 9 yıl sorgulanmış ve o 9 yıllık sorgulanma esnasında hem de vesayet döneminde bakınız, bir tek belge çıksaydı, o yargıçlar bunu affeder miydi? Paralel yapılanmayla alakalı bir tek tespitleri olsaydı, acaba görmemezlikten gelirler miydi? Bu mümkün müydü? İşte o süreç içerisinde bu hareket, paralel devletten de, örgütten de, çeteden de, sızmaktan da, dini yapı oluşturmaktan da, bu noktada beraat etmiş bir harekettir. Bırakın onu siz Ak Parti hükümeti olarak 2013’e kadar bu hizmetlerin ne kadar önemli olduğunu daha düne kadar söylediniz. Yurt dışındaki okulların ve açılmış kurumların bu ülkenin vizyonu olduğunu seslendirdiniz, gündeme getirdiniz. 11 yıllık iktidarınız süresince bir tek şikâyetiniz olmadı da yolsuzluklardan sonra bir anda bunlar şeytanlaştı mı? Bu yapı bir anda zehire mi döndü? Zehire döndüyse bunu ortaya koyman gerekmez mi? Zehirse hep beraber elbirliğiyle gelip onu yok edelim. Gelin birlikte yok edelim ama yapı mı, Hizmet mi zehir oldu yoksa senin zihnin mi zehirlendi, işte bunun tefrik edilmesi lazım.

“Bu bir devlet krizidir. Savcı emir veriyor, polis kolluk görevini yerine getirmiyor. Başbakan Erdoğan hukuku yok etti. Başbakan olarak kendi meşruiyetini de yıkmış oldu”

Şimdi aslında ortada bir devlet krizi, bir hükümet krizi olduğu konuşuluyor. Örneğin, bu ülkede savcı polise, kolluk kuvvetlerine emir veriyor, ama kolluk o emri yerine getirmiyor. Siz de bunu dile getirdiniz. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani ben şahsen, şu andaki mevcut iktidar, gücünü, yetkisini var olan anayasal haklardan alır. Var olan hukuk üzerinden alır. Yani bugün ben sizi dinliyorsam Başbakan olarak, bir hukuk üzerinde var olduğunuz için dinliyorum. Fakat siz bugün yetkinizi aldığınız hukuku askıya almış durumdasınız. Aslında bu bir iktidarın kendi meşruiyet alanını yok etmesi demektir. Yani yarın ben sizin hukuktan aldığınızı iddia ettiğiniz otoritenizi tanımasam veya birileri tanımasa onlar da sizler gibi suç işler fakat bu sizin suçluluğunuzu da kaldırmış olmaz. Bugün ülkede maalesef demokratik zeminden güç alan, hakkaniyetini ve gücünü oradan alan bir yapı bugün yolsuzluklar karşısında hukuku askıya alma veya o mekanizmayı işletmede ciddi zorlukla çıkarma gibi bir pozisyon almış durumdadır. Ve bu bence bir devlet krizi, bunun bir sivil yapıyla falan alakası yok. Savcı talimat veriyor, polis kolluk görevini yerine getirmiyor. HSYK savcılar üzerinden yetkileri alanında iş yapmak istiyor, HSYK’ya müdahale ediliyor, bitiriliyor. Yani bunun inanın izahı çok zor, tarifi çok zor bir manzara, ümit ediyorum bu yakın zamanda aşılır.

“BDP ve PKK bizden rahatsız. Kürtlerin bugün Kürdistan dediği Kuzey Irak’ta Hizmet’in 30 tane okulu var”

Türkiye’de TBMM içinde bulunan muhalefet partileri de özellikle yolsuzluk operasyonları ve iddialarını gündemden düşürmemeye, bu konuların üstüne gidilmesine çalışıyorlar. Yalnız bu noktada ilginç bir şekilde BDP AK Parti’ye yolsuzluklar konusunda diğer muhalefet partileri gibi yüklenmiyor, hatta neredeyse AK Parti gibi bu işin barış sürecini baltalama amaçlı bir operasyon olduğunu ima ediyor ve bu anlamda AK Parti’nin yanında duruyor gibi görünüyor. Ama cemaati, yani Gülen Hareketi’ni eleştiriyorlar. KCK operasyonları için de sizi suçlayan açıklamalar yapılmıştı. Gezi olaylarında da aslında başlangıçta destek vermemiş ve eleştirmişti BDP’li yöneticiler, üç ay sonra o şüpheci ve mesafeli duruşlarından dolayı pişman olduklarını açıkladılar. BDP’nin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğu’da BDP ve Gülen Hareketi arasında kıyasıya bir rekabet olduğu da iddia ediliyor?

Benim gördüğüm kadarıyla BDP, Hizmet’in Doğu’daki kurumsal yapısının farkında, orada ciddi manada eğitimle alakalı çalışmalar yapıldığının farkında ve bundan rahatsız oluyor. Hâlbuki Hizmet’in hiç bir zaman asimile etme gibi bir hedef ve niyeti olmamıştır. Demin ifade ettiğim gibi yerel kültürün korunmasını özellikle esas alır, kaldı ki bir de oradaki okullarımızın ekseriyeti, yine oradan yetişmiş insanlardır, yani oradaki müdürlerdir, oradaki öğretmenlerdir. Çalışanları ekseriyeti itibariyle oralıdır. Bence asıl kaygıları eğitilmiş insanlar yönlendirilemez ve kullanılamaz. PKK arzu ettiğini dağa, arzu ettiğini bayıra, arzu ettiğini ine götürme noktasında halkın yetişmiş insanlarını yönlendirememe kaygısı ve endişesi yaşamaktadır. Dolayısıyla eğer buradaki kurumlar sökülüp atılırsa, meydanın kendine kalacağını düşünmekte ve zannetmektedir. Ama şu bilinmeli ki ‘Hizmet’ ve hareket oradaki halk tarafından sahiplenilmediği sürece, oradaki halkın desteğini almadığı sürece zaten yaşaması söz konusu olamazdı ve 20-30 yıldan beri ‘Hizmet’ orada varlığını devam ettiriyor, yüzlerce kurumla beraber varlığını devam ettiriyor. Kürtlerin bugün Kürdistan dediği, Kuzey Irak’ta Hizmet’in 30 tane okulu var, üniversitesi var ve oradaki Kürtler o okulları o kadar ciddi destekliyorlar ki, ben o kadar ciddi desteği başka ülkelerde bile görmedim. Niye? Çünkü gelecek adına kendilerine neler kattığının ve kazandırdığının farkındalar. Yalnız bu zatlar dağda olduğu için, şu anda eğitimin farkına varmamışlar, dağdan indiklerinde fark edeceklerdir, o zaman gelsinler onlar da okul açsınlar biz de onlara destek verelim.

“Hizmet kurumsal olarak bir partiye ya da kişiye destek kararı almaz”

Gülen Hareketi ile ana muhalefet partisi CHP arasında bir yakınlaşma söz konusu mu?

Hayır, ilkeler bazında açıklamalar ve ortaklıklar olabilir. Fakat, siyasi partilerle angaje olmak Hizmet’in asla istemeyeceği bir şeydir.

İstanbul’da CHP adayı Mustafa Sarıgül’e destek verdiğiniz iddiaları var. Doğru mudur?

Kesinlikle hayır, Hizmet kurumsal olarak bir kişiye ya da partiye destek kararı almaz. Tamamen partiler üstü kalmayı tercih eder. Kendi insanlarına, sempatizanlarına da şu partiye veya kişiye oy verin diye telkinde bulunmaz. Yalnızca politika bazında kendi ilkelerine uygun olarak zaman zaman bazı konularda destek ya da tenkidini açıklayabilir.

“Mabeyn kardeşi boğdurur.
Başbakanı etkisine alan danışmanlar ve oligarşi ona yeni düşmanlar üretiyorlar”

Gülen Hareketi’nin bugünkü çatışma içerisinde şöyle bir pozisyonda da kaldığı ya da bırakılacağı da çok konuşuluyor. AK Parti belki devletin meşruiyetini ayaklar altına alacak adımlar atıyor ama bu süreçte aslında ‘11 yıllık iktidarımda beğendiğiniz, övdüğünüz, yapılan iyi şeylerin hepsini ben yaptım, beğenmediğiniz, kötü gördüğünüz her şeyi ise “cemaat” yaptı’ diyerek kendini yeniden meşrulaştırmaya gitmeye çalışacak ve buna toplumu ikna etmek için daha fazla karşı hamleler yapacak, karşı operasyonlar düzenleyecek. Başbakan da sürekli ‘elimizde çok şey var’ diyor, ‘inlerine gireceğiz’ diyor, Başbakanın Başdanışmanı ‘orduya da bunlar kumpas kurdu’ diyor, bazı hükümet yetkilileri ‘bunların yargıda imamı var’ diyor vs. vs. Ne diyorsunuz? Böyle bir durumla karşılaşmaktan korkuyor musunuz, böyle bir gidişat var mı size göre de, nasıl yorumluyorsunuz bu iddiaları?

Evet, inlere girilecek deniyor. Yani sunu söyleyeyim, 10 yıl iktidarda kalan insanlarda bir müddet sonra iktidarlarını koruma güdüsünün daha fazla arttığına dair bir yerde bir yazı okumuştum. Yani artık 10 yıldır iktidarda kalmış insanın kaybetmekten korktuğu çok şeyi vardır. Ve dolayısıyla Başbakanı etkisine alan o danışmanlar, o etrafındaki oligarşi, maalesef sürekli olarak, o iktidarı kaybetmek korkusu üzerinden, o korku damarı üzerinden oynayarak Başbakana yeni düşmanlar üretmeye muvaffak oldular. Eskilerin bir sözü var “Mabeyn kardeşi boğdurtur” diye. Mabeyn dediğimiz padişahin etrafındaki insanlar, mabeyn isterse kardeşini padişaha boğdurtur. Bugün karşılaştığımız manzara bu, bu ülkenin hayrından başka hiç bir projesi hedefi gayreti olmayan bu insanların, düşman statüsünde algılanmasının ardındaki gerekçe nedir biz de merak ediyoruz. Nedir gerekçe yani nasıl bir kötülüğü oldu bu millete? Açıkçası öyle saldırılar yapılıyor ki bu iddiaların doğru olmadığını düşünmeyi zorlaştırıyor. Biz bunun izahını bulamadık.

“Erdoğan’ın Erdoğan’la çatıştığı bir dönem başlıyor.
Bir sonraki Erdoğan, bir önceki Erdoğan’ı tüketiyor”

Ne olacak sizce bundan sonra? Nereye varacak bu işin sonu?

Bu durum bizde de fevkalade şaşkınlık oluşturuyor. Tabi bu Ak Parti’nin, ben zannediyorum, Erdoğan’ın Erdoğanla çatıştığı bir dönem başlıyor.  Bir sonraki Erdoğan, bir önceki Erdoğan’ı tüketiyor. Neler yaparak? Fevkalade en yakınlarını, tabiri caizse, kendini desteklemiş ve kendine zaman zaman yardım etmiş insanları düşmanlaştırarak. Devreye koyarak. Bunun şu anda bir izahı yok, sadece iktidarı koruma korkusu üzerinden böyle bir damar işleniyor şu anda.

Türkiye’de toplumda son on yılda çok aşırı şekilde kutuplaştı. Kimse kimseyi dinlemiyor. Birisinin oy verdiği ya da sevdiği partiye, lidere en ufak söz söyleseniz, eleştiri yapsanız düşman kesiliyor. Sokaklar ayrışıyor, yaşam tarzları ayrılıyor, sanki birlikte yaşama kültürümüzü kaybediyoruz. Siz soruları tersten sormayı seviyorsunuz, ben de tersten sorayım; her zaman diyalogu öne çıkaran Hizmet Hareketi’nin en güçlü olduğu son on yılda Türkiye nasıl bu kadar kutuplaştı? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz, kimse kimseyi dinlemez oldu?  

Maalesef doğru. Bence bu kutuplaşma maalesef siyasetin Türk halkı ve hayatı içerisinde çok fazla etkinlik kazanıp onu iyice siyasallaşmasıyla gerçekleşti. İslami cemaatler siyasallaştı, bürokrasi siyasallaştı, halk fevkalade siyasallaştı, sanki siyaset en büyük değermiş gibi herkes birbirine siyasi değer üzerinden yaklaşmaya başladı. Özellikle Başbakanın da yüzde 50’yi arkasına almak için diğer yüzde 50’yi ötekileştirecek bir dil kullanması, işte yüzde 50’yi evde zor tutuyorum gibi kutuplaştırıcı bir yaklaşımda bulunması, gerçekten dün birbirleriyle oturabilen, kaynaşabilen insanların, siyaset üzerinden birbirlerine düşmanca, nefretle bakışlarını gerçekleştirdi. Gerçek bir tehlike daha belirdi bu sefer; İslami camiaların kendi aralarında siyaset üzerinden bir kutuplaşma yaşanmaya başlandı ve bu tip kutuplaşmalar bakınız, siyasetçi, bunu kendisi adına bir siyasi ikbale çevirebilir ama toplumlar bu yaraları 10 yıllarca içlerinden atamazlar. Bugün benim gördüğüm Ak Parti’nin son dönem kendi iktidarının devamı adına kullandığı dil, bu ülkede siyaseti bu kadar hayatın içine sokması, her akşam ekranlarda siyasetçileri dinleme, her gün parlamentoda siyasetçilerin kavgalarını görme ve gündeme getirme, zannediyorum dünyada siyasetin bu kadar ekranlarda boy gösterdiği, bu kadar yer aldığı dolayısıyla, her gün sofralarımıza bu kadar siyasetin iştirak ettiği bir başka ülkenin olduğunu düşünmüyorum ve bu yapı, halkın siyaset üzerinde parçalanmasını, kutuplaşmasını getirir. Bakın dinlerin farklılığıyla bu millet kutuplaşmadı, etnik yapıların farklılığıyla Kürt meselesi bir şekilde kaşınsa da bunun çözümü adına adımlar atıldı, orada bile böyle kutuplaşma olmadı, fakat şimdi karşımıza siyaset üzerinden bambaşka ve fevkalade riskli bir kutuplaşmayla karşı karşıyayız.

“Daha demokrat, daha gelişmiş, dünyayla daha entegre ve daha özgürlükçü bir Türkiye hayal ediyorum”

Son olarak, Gülen Hareketi olarak, 10 yıl sonra nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz siz? 

Ben bugünkünden daha demokrat, daha gelişmiş, dünyayla daha entegre ve daha özgürlükçü bir Türkiye hayal ediyorum. Çünkü eğer bugün Türkiye’nin sahip olduğu ve geldiği noktayı sadece iktidarla tanımlayabilseydik, bu iktidar gittikten sonra geçici bir bahar olarak düşünebilirdik. Ama Türkiye 40-50 yıldan bu yana insana yatırım yapan, entelektüel yetiştirmeye gayret eden, uluslararası arenada kendini tanımlayan ve artık tabiri caizse onu taşıyacak, onu ilerilere götürecek insan sermayesine sahip bir ülkedir. Hele bu at bir de iyi bir binici bulursa fevkalade, daha ilerilere, daha mükemmel bir yapıya çıkacağını düşünüyorum.

Bu röportaj ve samimi cevaplarınız için çok teşekkür ederim. Gülen Hareketi Türkiye’nin de ana gündem maddelerinden artık, seveni de sevmeyeni de çok. Bunda ortalıkta dolaşan iddiaların da büyük payı var. Bugün pek çoğunu size açıkça sormaya çalıştık. Cevaplarınız ve misafirperverliğiniz için teşekkür ederiz. Yorumu okuyuculara bırakıyoruz.

Ben teşekkür ederim. Allah yardımcınız olsun.

© 2014 Analiz Türkiye. Tüm hakları saklıdır. Bu röportaj referans verilmeden basılamaz, çoğaltılamaz veya kopya edilemez.

Röportajı şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:

Analiz Türkiye (Ocak, 2014),  “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Sayın Mustafa Yeşil İle Röportaj: Gülen Hareketini Sorgulamak:  Doğrular, Yalanlar ve Komplolar”, Cilt III, Sayı 2, s.6-34, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: Analiz Türkiye (http://researchturkey.org/?p=4779&lang=tr)

ResearchTurkey
ResearchTurkey
AnalizTürkiye

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

Share post:

Subscribe

Popular

More like this
Related

Türkiye’de Yükselen Finans Kapitalizminin Yorumu

Türkiye, gelişen piyasası ile en iyi pazarlardan birisi olarak...

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı Giriş Türkiye 1980’li yılların...

Uygarlıkların Sınırları: 21. Yüzyılda Türkiye ve Hindistan

Dünyanın iki çok kültürlü ulusu, Türkiye ve Hindistan, ilk...

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik Benzerlikler

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik...