‘Hiç Kimsenin, Yağmurun Bile Böyle Küçük Elleri Yoktur*’: Türkiye’nin, Suyun Piyasalaşmasıyla İmtihanı ya da ‘Yaşam İhaleye Çıkarılır mı?’

Date:

İspanyol yönetmen Iciar Bollain, 15. ve 16. yüzyıllarda Latin Amerika’daki sömürgeleşme sürecini ve 2000 yılında Bolivya halkının, içme sularını özelleştirmeye çalışan küresel şirketlere karşı mücadelesini birlikte anlattığı 2010 yapımı ‘Yağmuru Bile’ filminde izleyicinin kalbini ve vicdanını derinden vuruyor. Bollain’in filmi, Türkiye’deki güncel tartışmalardan ve mücadele alanlarından biriyle de örtüşüyor aslında: Türk halkının suyun ve enerjinin özelleştirilmesine karşı yürüttüğü örgütlü mücadelesiyle yani… Mart 2009’da, Dünya Su Forumu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul’da düzenlenen 5. Su Forumu’nu protesto amacıyla 2008 Kasım’ında kurulan ‘Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu’, bu mücadelenin belkemiğini oluşturuyor belki de… Platformun çıkış noktası, Dünya Su Forumu ve Forumun destekleyicisi Birleşmiş Milletler[1]’in suyu ‘piyasada değişim değeri olan bir meta’ olarak tanımlaması ve çeşitli yerel yönetimlerin ve OECD gibi daha geniş kapsamlı kuruluşların ‘suyun değerinin pazar mekanizmaları tarafından belirlenmesi’ konusundaki işbirliği olarak dile getiriliyor. Geçtiğimiz 3 yıl içinde Platform, hidroelektrik santral (HES) yapımına başlanan ve bu yolla dere yataklarının kullanımının 49 yıl süreyle çok uluslu şirketlere verildiği birçok coğrafyada, Hopa’dan, Saklıkent’e, Fındıklı’dan İkizdere’ye, kendi deyimleriyle, ‘kapitalizmin saldırısına karşı; doğayı, dereleri, meraları, ormanları, tarım alanlarını, yaşamı, sağlığı, eğitimi, emeği ve kültürleri savunmak amacıyla sayısız eylem örgütledi. Platformun örgütlediği mücadelenin bir diğer bileşenini ise, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinin hemen sonrası çıkartılan 648 sayılı Kanun hükmünde Kararnameyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın yetki alanı içine alınan tüm korunması gerekli doğa alanları, tabiat varlıkları, milli parklar ve doğal sit alanları oluşturuyor.

Hidroelektrik santrallere, yok edilen vadilere ve kirletilen nehirlere karşı yürütülen bu mücadele, 2000’lerde Platform tarafından sistematize edilmiş ve siyasi bir bağlama oturtulmuş olsa da, doğal yıkıma karşı Türk insanının direnişi yeni değil. 1990’larda bir avuç yerel siyasetçi tarafından Euro-Gold’a karşı örgütlenen Bergama direnişi, bir süre sonra yerel muhalefet sınırlarını aşıp Türkiye çapında bir harekete dönüşmüştü hatırlayacaksınız. Bu bağlamda, hatırlanması gereken bir diğer satır başı 2007’de Doğu Karadeniz’de HES yapımına karşı başlatılan Derelerin Kardeşliği Platformu… Derelerin Kardeşliği, Haziran 2008’de Çayeli’nde HES yapımına karşı hukuki mücadele sürecini başlattığını duyurdu ve ‘derelerimize dokunma, vadimize dokunma’ sloganıyla yüksek katılımlı ilk mitingini düzenledi. Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Profesör Beyza Üstün’e göre, doğal kaynakların metalaşmasına yol açan hidroelektrik santrallerinin yapımıyla artık o meşhur ‘dış güçler’e değil, enerji şirketlerinin himmetine bağımlı hale geldik. Bu bağlamda, yakın gelecekte, sadece parasını ödeyebilen suya erişim hakkına sahip olacak. Büyük şehirlerde başlayan ön ödemeli su sayacı uygulaması da bu eğilimin bir göstergesi Üstün’e göre.

Bu mücadelenin en yeni dönemecini ise, İstanbul’a yapımı planlanan 3. köprüye karşı kurulan ‘3. Köprüye Karşı Yaşam Platformu’nun eylemleri oluşturuyor. Platform’a göre, 3. köprünün yapımı İstanbul’daki trafik problemini çözmeyi değil, İstanbul’un ve Marmara’nın kuzeyinde kalan son orman alanları, su havzaları ve tarım alanlarını inşaat ve otomotiv şirketlerine kar sağlamaktan başka bir anlamı olmayan bu projeye kurban etmeyi hedefliyor. Bu çerçevede dikkati çeken bir diğer nokta ise, AKP hükümetinin, projenin 1993 öncesi başladığı iddiasıyla 3. Köprü Projesi’ni Çevre Etki Değerlendirmesi’nin (ÇED’in) kapsamının dışında bırakması.[2]

Bechtel şirketi, ‘yağmuru bile’ kullanma hakkını 2039’a kadar elde ettiği Bolivya’yı (gerçek hayatta ve ‘Yağmuru Bile’[3] filminde) halk ayaklanmasına karşı koyamayarak terk etmek zorunda kaldı. Hâlihazırda Türk halkının ve sivil toplum örgütlerinin ‘küçük elleri’ ile örgütlenen çevre mücadelesi nereye varacak, bunu hep birlikte göreceğiz. Sordukları soru, Bolivya halkınınkinden çok farklı değil aslında: ‘Hayat nasıl ihaleye çıkartılır?’

Başak Alpan

Bu makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:

Alpan, Başak (Mart, 2012), “‘‘Hiç Kimsenin, Yağmurun Bile Böyle Küçük Elleri Yoktur’: Türkiye’nin, Suyun Piyasalaşmasıyla İmtihanı ya da ‘Yaşam İhaleye Çıkarılır mı?’”, Cilt I, Sayı 1,  s.8-9,  Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: AnalizTürkiye  (http://researchturkey.org/p=180&lang=tr)


*E.E. Cummings’in ‘Somewhere I have never Travelled’ şiirinden.

[1] 1992’de Dublin’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Su ve Çevre Uluslararası Konferansı’nda su BM tarafından ‘ticari bir meta’ olarak tanımlandı.

[2] Türkiye’de Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) yasal bir zorunluluk olarak 1993’te kabul edildi.

[3] ‘Bechtel şirketi, Bolivya Hükümeti aleyhine Uluslararası Yerleşim ve Yatırım Anlaşmazlıkları Merkezi’nde 50 milyon dolarlık dava açtı. Şirketin yatırım masrafı 1 milyon dolardan az olsa da, Bolivya Hükümetinin su sözleşmesini iptal etmesiyle uğradığı kar kaybını da hesaplayarak bu miktarı talep ettiği iddiasında yer aldı. Ancak 2006 yılında şirket bu iddasını geri çekerek, 50 milyon dolar yerine smuhtemel karı da hesaplayarak nin kendisine kaybettirdiğini iddia ettiği karı da hesaplayarak  ‘The Bechtel Company filed a $50 million claim with International Centre for the Settlement of Investment Disputes against the Bolivian government. The claim was not only for recovery of its lost investment, which amounted to less than $1 million, but also for the profit it claimed to have lost when Bolivia annulled the water contract. In 2006, the company withdrew its claim and Instead of its $50 million, it agreed to damages in the amount of two bolivianos– 25 cents’ (Opinio Juris, available at http://lawofnations.blogspot.com/2006/02/bechtel-abandons-its-icsid-claim.html)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

Share post:

Subscribe

Popular

More like this
Related

Türkiye’de Yükselen Finans Kapitalizminin Yorumu

Türkiye, gelişen piyasası ile en iyi pazarlardan birisi olarak...

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı Giriş Türkiye 1980’li yılların...

Uygarlıkların Sınırları: 21. Yüzyılda Türkiye ve Hindistan

Dünyanın iki çok kültürlü ulusu, Türkiye ve Hindistan, ilk...

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik Benzerlikler

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik...