Türkiye’nin Bir Enerji Dağıtım Merkezi Olmaya Yönelik Enerji Politikası: İç ve Dış Zorluklar

Date:

Türkiye’nin Bir Enerji Dağıtım Merkezi Olmaya Yönelik Enerji Politikası: İç ve Dış Zorluklar

Özet

Türkiye, stratejik coğrafi konumu sayesinde, Avrupa’nın enerji güvenliğinde çok önemli bir oyuncu durumundadır. Türkiye’nin bu fırsatı kullanarak bir enerji dağıtım merkezi haline gelmek gibi el üstünde tutulan bir isteği vardır. Türkiye, bu amaca ulaşmak için, herhangi bir boru hattının kendi topraklarından geçmesine izin vermeye açıktır. Bu amaçla Türkiye sadece kendi enerji güvenliğini sağlama almayı ve bir geçiş ülkesi olarak boru hattı projelerinden gelir elde etmeyi amaçlamaz, aynı zamanda bu tarz bir stratejinin, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) müzakerelerinde bir enerji faslı açmasına olanak sağlayacağı ve AB’ye katılımını hızlandıracağı varsayılabilir. Bununla birlikte, Türkiye tarafından desteklenen rakip boru hatları, Hazar Denizi bölgesi, Güney Kafkasya ve Orta Doğu’daki siyasal istikrarsızlık ve Rusya ve İran gibi büyük güçlerin çıkarlarının önemi gibi gerçekler nedeniyle, Türkiye sadece kendi kaynaklarına güvenmemeli, aynı zamanda, diğer bazı faktörleri de dikkate almalıdır. Bütün bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin yakın gelecekte bir enerji dağıtım merkezi olması kesin değildir.

Giriş

Türkiye’nin Avrupa, Orta Asya ve de Hazar Denizi’ne bir köprü şeklindeki elverişli coğrafi konumu, önceden Türkiye’yi batıya taşınan mallar için bir geçit denetçisi haline getirdiğinden Türkiye için tarih boyunca avantajlı bir durum oluşturmuştur. Bugün durum özellikle Türkiye için aynı, artan ekonomik ve politik gücünün yanı sıra merkezi konumuyla Türkiye, hidrokarbon alıcılarının ve tedarikçilerinin ortasında yer aldığından Orta Doğu, Hazar Denizi, Orta Asya ve Rusya’dan enerji açı Avrupa Birliği’ne (AB) giden petrol ve gaz için önemli bir enerji geçiş ülkesidir.

Bu bağlamda, Türkiye, bu bölgeler üzerindeki dış politika amaçlarına ulaşmak için bir enerji stratejisi kullanabilir. Bu nedenle, Türkiye’nin bir enerji geçiş ülkesi olarak jeopolitik konumu, Türkiye’den geçen olası bir boru hattı projesini, özellikle de kendi bölgesini Avrupalı alıcılara bağlayan projeleri, destekleyerek dış politika amaçlarını geliştirmek için bir araç olarak kullanılabilir. Bugün, enerji için jeopolitik rekabette, boru güzergâhlarının baskı ve ekonomik avantaj sağlayan bir temel faktör haline geldiği göz önünde tutulursa, bu bağlamda, Türkiye’nin jeo-stratejik konumu ona büyük bir fırsat sunmaktadır (Coşkun, Carlson, 2010). Türkiye’nin kendi enerji kaynakları olmasa da, “enerji aktarım koridorları üzerinde kontrol sahibi olmak, enerji kaynaklarının kendisi üzerinde kontrol sahibi olmak kadar önemlidir” (Tekin, Walterova, 2007: 84). Bu yüzden, kendisine ait enerji kaynaklarının eksikliğiyle birlikte, Türkiye, politik ve ekonomik bakımdan enerji zengini ülkeler kadar önemli olabilmektedir.

Arka Plan

Türkiye’nin Enerji Stratejisi’ne göre, Türkiye’nin temel hedefi kendi enerji güvenliğini geliştirmektir. Bu amaçla, Türkiye, enerji tedariki güzergâhlarını, kaynak ülkeleri çeşitlendirmek ve Avrupa’nın enerji güvenliğine katkıda bulunmak amaçlarını benimsemelidir. Dış politika amaçlarıyla birlikte bu amaçları benimsemek Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne bir enerji geçidi haline gelme amacını temin etmiştir. Ankara, bir enerji dağıtım merkezi olma amacını desteklemek için kendi topraklarında boru hatları ve destekleyici altyapısının inşaatına izin vermiştir. Ankara, transit tarifelerinden gelir ve bu enerji güzergâhlarının kontrolü aracılığıyla bölgesel nüfuz elde ettiğinden, bu boru hatları Türkiye’nin enerji stratejisinin bütünleyici parçalarıdır (Hill, 2004: 213).

Doğu-Batı Enerji Koridorunun ana bileşeni, Azeri-Çırak-Güneşli (AÇG) sahasından başlayarak, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Ceyhan terminaline uzanan ham petrol boru hattı sistemi olan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattıdır. 2006’dan beri faaliyettedir ve 1 milyon varil/gün kapasiteye sahip olup, 1760 kilometre ile dünyadaki ikinci en uzun boru hattıdır. 15 Ekim 2012’den itibaren, 1,5 milyar varilden fazla Azeri petrolü Ceyhan’dan tankerlere yüklenerek Avrupa pazarlarına sevk edilmiştir (T.C.  Dışişleri Bakanlığı, 2012). Doğu-Batı Enerji Koridorunun ikinci bileşeni, 2007’den beri faaliyet gösteren ve Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait kesiminde yer alan Şahdeniz sahasından çıkarılan gazı Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşıyan Güney Kafkasya doğal gaz boru hattıdır. Bu boru hattı 6,6 bcm gaz kapasitesine sahiptir. Türkiye, Türk toprakları üzerinden geçen bütün Güney Gaz Koridoru projelerini desteklemektedir. 2009’da Ankara’da, Türkiye, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Avusturya arasında hükümetler-arası bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre, doğal gaz, tasarlanmış Nabucco boru hattı kanalıyla taşınmak durumundaydı. Bu, AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmaya yönelik önemli bir adımdı. Boru hattı, Azeri, Türkmen, Irak ve Mısır gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacaktı; ancak, ortaklar arasında finanse ve tarife konularında anlaşma sağlanamadı. Mehmet Sheflek’e (2009) göre,  2009’da Nabucco projesini başlatmak, Türkiye’yi stratejik bir enerji dağıtım noktasına dönüştürmek için kayda değer bir adımdı.

2009’da Rusya, Nabucco’ya rakip olan Kuzey Akım adlı boru hattını Türk kara sularından geçirmek için Türkiye’yle bir protokol imzaladı. Rusya’nın Ukrayna’yla sorunları olduğu için boru hattının Türkiye üzerinden ve Karadeniz’den geçmesi gerekiyordu. Ancak, boru hattının Türk topraklarından geçmesine izin verdiğinden, Türkiye’nin Rusya’ya desteği ve Güney Akım, Nabucco’ya rakip olduğu için Türkiye’nin Nabucco’ya bağlılığı konularında tartışmalar vardı. Bu durum Türkiye’nin amacını açıkça gösterir, çünkü Ankara kendi topraklarından geçen her boru hattı projesini desteklemektedir. Ayrıca, 28 Haziran 2012, her iki hükümet de Trans-Anadolu Boru Hattı’nın (TANAP) hayata geçirilmesi için bir konsorsiyum oluşturma amacıyla nihai anlaşmayı imzaladığından, Azerbaycan ve Türkiye için bir dönüm noktası olmuştur. Bu durum, arzu edilen  “Güney Gaz Koridoru” nu AB ülkelerine resmen açarak, Avrupa’nın olduğu gibi iki ülkenin de enerji tarihinde gerekli koşulları hazırlamıştır. Tahmini maliyeti 7 milyar dolar olan boru hattı Azerbaycan’dan yıllık 16 bcm gazı Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşıyacak ve gazın büyük bir bölümü Avrupa’ya sevk edilecektir. Bu boru hattıyla Nabucco, Nabucco Batı’yla değiştirilmiş ve TAP (Trans-Adriyatik Boru Hattı) adlı bir başka aktarım güzergâhı, Azeri gazını Avrupa’ya taşımak için TANAP’a katılacak bir proje olarak teklif edilmiştir.  28 Haziran 2013’te Şahdeniz Konsorsiyumu, Türkiye üzerinden Avrupa’ya bir enerji güzergâhı olarak Nabucco Batı yerine TAP’ı seçti. Bu boru hattı projeleri, Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi olmak için çabaladığını gösterir.

Türkiye’nin gelecekte bir enerji dağıtım merkezi olma hayalini ortaya koyan pek çok kaynak vardır, ama bu makale Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi haline gelmesinin mümkün olup olmadığını göstermeye çalışacaktır. Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi haline gelme amacının önünde engeller var mıdır? Buna ek olarak, makale, AB’ye katılım müzakerelerinin bir parçası olarak Türkiye’nin enerji stratejisi gibi farklı yönlerden konuya yaklaşacaktır. Türkiye’nin enerji politikası, onun Avrupa Birliği ile olan müzakerelerini nasıl etkileyebilir?

Neden Türkiye bir enerji dağıtım merkezi haline gelmek istiyor? Bunun sebebi hem iç meseleler hem de dış politika amaçlarına ulaşmaktır. Türkiye’nin enerji stratejisi, kendi enerji güvenliğini sağlama amacını ortaya çıkarır. Türkiye enerji-fakiri bir ülke ve bunun yanı sıra enerji talebi hızla artıyor. Bugün, Türkiye, kullandığı petrol ve gazın %70’ini ithal etmektedir ve Rusya ve İran Türkiye’nin başlıca tedarikçileri konumundadır. ABD Enerji Enformasyon İdaresi’ne (2013) göre, son iki yılda, Türkiye OECD ülkeleri içinde, enerji talebinde en hızlı büyümeyi geçirdi. Ayrıca, gelecek 10 yıl içinde Türkiye’de enerji kullanımının ikiye katlanması beklenmektedir. Bu nedenle Türkiye, yurt içinde bir enerji tedariki temin etmek ve bu boru hatlarından gelir elde etmenin yanı sıra enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için kendi topraklarından geçecek her boru hattına açıktır.  Bu iç meselelerle birlikte, dış politika amaçları da bulunmaktadır. Türkiye, enerjiyi bir araç olarak kullanarak etkin bir bölgesel aktör olmaya çalışmaktadır.

Türkiye’nin Enerji Stratejisi ile AB’ye Katılma Amacı Arasında Bir Bağlantı Var mıdır?

1923’te bir cumhuriyet olduktan sonra Türkiye batı yanlısı bir dış politika izlemeye başladı. Türkiye, AB’ye ortak üye oldu ve 2000’den itibaren Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmek için siyasi ve ekonomik reformlar düzenledi. Bu “Avrupalılaşma” süreci Türkiye’nin dış politikası üzerinde büyük bir etkiye sahip oldu. Bu bakımdan, Türkiye’nin Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasında bir enerji dağıtım merkezi olma amacı doğuya doğru bir yönelmeyi ifade etmez; bunun yerine Türkiye bir AB üyesi olmaya doğru müzakere kozlarını güçlendirmek amacıyla, AB’ye enerji güvenliği ve enerji çeşitliliği sağlamak istemektedir (Dimitros, Eleni, 2010). Türkiye’nin enerji stratejisine göre “Türkiye, enerji faslının açılmasının Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na üyeliği konusunda AB’yle müzakerelerin önünü açacağına inanmaktadır” (T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2012). Türkiye, kendisini ABD ve AB için güvenilir ve cazip bir ortak olarak kanıtlamak için bölgedeki etkisini artırarak Batıdaki pozisyonunu geliştirmektedir. Türkiye’nin kabul ettiği tüm boru hatları Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlamaktadır. Bu bağlamda, T.C. Dışişleri Bakanlığı’na göre (2009: 6), “Türkiye’nin amacı Norveç, Rusya ve Cezayir’den sonra Avrupa’nın enerji tedarikinin, Türkiye ve AB arasında işbirliği için yeni bir yol açacak dördüncü ana arteri olmaktır”.

AB iç talebini karşılamak için dış hidrokarbon kaynaklarına yüksek oranda bağımlı durumdadır. AB Komisyonu’nun hesaplamalarına göre (2010: 13), AB’nin 2007’de ithalata bağımlılığı petrolde 82.6% ve doğal gazda 60.3% tür. 2030’a kadar AB’de doğal gaz talebinin 14%-23% oranında artacağı ve gaz ithalatına bağımlılığının yaklaşık olarak 70% olacağı hesaplanmıştır (Eurogas 2010: 2, 9). Bu nedenle, Brüksel, enerji politikasına, gaz tedariki güvenliği konusunu dâhil etmiştir. AB gazı ağırlıklı olarak Rusya’dan ithal etmektedir, ancak Rusya’nın enerjiyi AB üzerinde siyasi bir baskı “silahı” olarak kullanması, Rusya’yı AB için güvenilmez bir ortak yapmakta ve AB’yi Azerbaycan, Türkmenistan ve Orta Doğu gibi diğer doğal gaz kaynaklarını araştırmaya yöneltmektedir.  Ancak, bu ülkelerden başlayan güzergâhlar sınırlıdır; bütün güzergâhlar Türkiye topraklarından geçmektedir. Bu çerçevede, Türkiye, AB’nin enerji güvenliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin Karadeniz ve Akdeniz’ e erişimi ona İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı’ndan geçişi kontrol etme fırsatı vermektedir. Buna ek olarak, Rusya ve Ukrayna arasındaki son dönemdeki anlaşmazlık, Rusya’yı Türkiye’de kendi boru hatlarını inşa etmeye zorladı. Bu nedenle Türkiye; Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak ve Rusya’dan ülkeye giren gazı kontrol ederek enerji dağıtım merkezi rolünü almak için enerji kaynaklarının transit koridoru şeklindeki avantajlı konumunu kullanabilir. Bu bağlamda, AB 2004 İlerleme Raporu’nda Türkiye konusunda resmen belirtmiştir ki: “Türkiye, komşu ülkelerden AB’ye petrol ve gaz transiti için kaynak ve güzergâh çeşitlendirmesinde önemli rol oynayacaktır” (Avrupa Komisyonu, 2004: 116)

Türkiye, kendi topraklarından geçen boru hatlarının,  kendi lehine olan diğer konuları görüşmek için AB’yle olan ilişkileri bakımından kendisini ayrıcalıklı bir konuma getireceğine inanmaktadır. Bu anlamda, ‘Türkiye, Eylül 2010’da, AB’yle Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na üyeliği konusunda da görüşmelere başlamıştır’ şeklinde resmen ifade edilmiştir (Dışişleri Bakanlığı, 2011: 4). Ankara, enerji faslının açılmasının “Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na üyeliği konusunda AB’yle görüşmelerin önünü açacağı”na inanmaktadır (Dışişleri Bakanlığı, 2011: 4). Nabucco görüşmeleri sırasında hükümet, enerji faslı süreci AB katılım müzakerelerinde yer aldığı sürece projeye katılacağını açıkça belirtmiştir (Krauer, 2011). Bu bağlamda, Başbakan Erdoğan 2009’da “enerji faslının engellendiği bir durumla karşılaşırsak, tabii ki [Nabucco konusunda] durumumuzu tekrar gözden geçireceğiz” şeklinde konuşmuştur (Vucheva, 2009). Dolayısıyla, enerji ve Türkiye’nin AB’ye katılma dış politikası arasında bir bağ bulunmaktadır. Türkiye, AB’yle olan ilişkilerinde siyasal nüfuz kazanmak için enerjiyi bir araç gibi kullanabilme beklentisi içindedir.

Türkiye Bir Enerji Dağıtım Merkezi Olabilir mi? İç ve Dış Zorluklar

Literatür, Türkiye’nin bir enerji geçidi olma olasılığı konusunda olumlu görüşler sunsa da, bunun karşısında bazı zorluklar var. Örneklerden bazıları, Türkiye tarafından desteklenen farklı boru hatları arasındaki rekabet, bölgedeki siyasi istikrarsızlıklar ve ülke içindeki istikrarsızlık ve sorunlar. Bu engellerle birlikte diğer jeopolitik dinamikler ve diğer bölgesel aktörlerin stratejik hesaplamaları sürece engel oluşturabilir.

Öncelikle, Türkiye tarafından desteklenen boru hatları, Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlamak için yeterince iyi, ancak, bu boru hatları birbiriyle rekabet içinde ve bu boru hatlarının tamamı olmaksızın Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi olma amacına ulaşması oldukça güç. Bu boru hatlarının dikkat çeken örnekleri Nabucco (sonradan Nabucco Batı olarak adlandırılmıştır) ve Güney Akım’dır. Türkiye’nin değişken politikası ve ortaklar arasındaki diğer bazı anlaşmazlıklar nedeniyle Nabucco boru hattı projesi gerçekleştirilemedi ve TANAP projesi şimdilik sadece Azeri gazını Avrupa’ya taşıyabilen Nabucco Batı’yla değiştirildi, ancak, Azerbaycan tek başına Avrupa’ya ihraç edilecek yeterli miktarda gaza sahip değildir. Nabucco, Avrupa’nın enerji talebini karşılayabilmesi ve Rus gazına olan bağımlılığını azaltması için en önemli boru hattı projesi olmasına rağmen artık geçerli bir boru hattı planı değil. Başlangıçtaki Nabucco olmaksızın Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi olması mümkün görünmüyor. Carlson’a göre (2010): “Hükümet, AB katılım müzakerelerini hızlandırmak, Azeri gazı için düşük bir fiyat kararlaştırmak ve Rusya’yla iyi ilişkileri sürdürmek gibi kısa vadeli amaçlarla ilgilendiğinden, Türkiye tarafında tutarlı bir strateji eksikliği var”.

Türkiye’nin iç enerji tüketimi, yukarıda da gösterildiği gibi, sürekli olarak artmaktadır. Dolayısıyla, iç talebi karşılamak ve petrol ve gazı Avrupa’ya yeniden ihraç etmek için, Türkiye içinde, Hazar ve Orta Doğu gazını Avrupa’ya taşıyabilecek yeterli boru hattı kapasitesi olmalıdır. Bu nedenle, rakip boru hatları arasındaki tutarsız enerji politikası bu süreci güçleştirmektedir. Örneğin, TANAP sadece 16 bcm gaz taşıyabilecek ve 6 bcm Türkiye’nin iç talebini karşılamak için kullanılacak ve geri kalanı TAP kanalıyla Avrupa’ya gidecek. 10 milyar  Avrupa’nın talebini karşılamak için yeterli değildir.

Bir diğer iç sorun, güneydoğudaki Kürt bölgesinde petrol ve gaz aktarımını aksatan siyasal istikrarsızlık oluşabilecek olmasıdır. Örneğin, 1996’da Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan, “Hazar’dan gelen hiçbir boru hattının Kürt bölgesinden geçmesine izin vermeyeceklerini” ifade etmiştir (Hill, 2004: 231). Bunun bir kanıtı olarak neredeyse bir ay boyunca boru hattının kapatılmasına neden olmuş olan BTC’nin bombalanması ve yine BTC boru hattında gerçekleşen ve 1.5 milyar dolar işletim kaybına yol açtığı hesaplanan iki patlama verilebilir (Eissler, 2012), ayrıca, son 10 yıl içinde Kerkük-Ceyhan boru hattında terörizm ve sabotaj sahnededir. En önemli boru hatları PKK’nın aktif olduğu bölgelerden geçtiğinden Avrupa’ya gaz aktarımı için güvenilir bir güzergâh değildir. PKK ve hükümet arasında barışa doğru yeni gelişmeler olsa da kuzey şehri Kerkük’ten Türkiye’nin Akdeniz limanı Ceyhan’a Irak ham petrolü taşıyan Kerkük-Ceyhan boru hattının bir bölümü kimliği belirsiz militanlar tarafından bombalanmıştır (Press TV, 2013). Devam etmekte olan barış süreciyle bölgede ne olacağı şu anda belirsiz olsa da bölgenin potansiyel bir hedef ve değişken bir alan olduğu görülmektedir.

Dış zorluklar, Hazar bölgesi ve Orta Doğu’nun da istikrarsız olmasıdır. Bunlar, Avrupa’nın enerji güzergâhını çeşitlendirebilecek tek enerji kaynaklarıdır. Bununla birlikte, devam eden Karabağ anlaşmazlığı Azerbaycan’ı riskli bir yatırım haline getirmektedir, çünkü boru hatları Ermenistan sınırının yakınındadır ve eğer iki ülke arasında bir savaş çıkarsa, boru hatlarının güvenliği tehlikeye düşecektir. Dahası, Abhazya ve Güney Osetya anlaşmazlıkları, Gürcistan’dan geçen boru hatlarının güvenliğini tehdit eden birer faktördür. Durum, bölgede pek çok siyasal istikrarsızlık olduğu düşünülürse, özellikle Suriye’de olmakla birlikte Orta Doğu’da da aynıdır. Orta Doğu’daki olası rejim değişiklikleri, Türkiye’nin bu bölgeyle olan dostane ilişkilerini de etkileyecektir. Bu yüzden, Türkiye’nin güvendiği ve Avrupa’ya aktarımda kullanmayı istediği enerji kaynakları siyasal açıdan istikrarsızdır. Buna ek olarak, İsrail, son dönemlerde, büyük miktarda gaz rezervlerine sahip olduğunu ve gazın aktarımı konusunda Türkiye’yle işbirliği yapmak istediğini iddia etti, fakat böyle bir boru hattı Kıbrıs topraklarından geçmek durumunda olduğundan ve Türkiye, Kıbrıs’ı tanımadığından, böyle bir projenin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.

Kafkasya ve Orta Doğu’daki bir diğer dış zorluk, özellikle Rusya ve İran gibi, güçlü aktörlerin de bu bölgelerde çıkarları olmasıdır. Rusya’nın Kazakistan ve Türkmenistan üzerinde siyasal baskısı vardır, çünkü Hazar gazının Avrupa’ya ulaştırılmasını önlemek için bu devletlerden enerji almaya çalışıyor. Siyasal baskısı sadece Hazar Denizi’nin doğu kısmında yer aldığı için Azerbaycan üzerinde daha az, ama Azerbaycan tek başına Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlayamaz. Nabucco’nun gerçekleştirilememiş olmasının nedenlerinden biri Türkmen gazını Trans-Hazar boru hattı kanalıyla taşıyacak olmasıydı; ancak, Hazar Denizi’nin yasal statüsü henüz çözümlenmediğinden İran ve Rusya Hazar’da deniz dibi boru hattı inşaatına izin vermedi. Ayrıca, İran, kendi toprakları üzerinden bu bölgenin enerji kaynaklarını uluslararası pazarlara taşıyarak Orta Asya’daki durumunu güçlendirmeyi amaçlamaktadır. İran, Hazar petrolünün dünya pazarlarına taşınması için en rekabetçi aktarım güzergâhını sunduğundan, Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi olma amacına karşı bir tehdit oluşturuyor (Hill, 2004: 232). İran’ın çıkarları sahneye çıktığında, İran Hazar Denizi’nde gaz boru hattı planlarından daha fazla avantaja sahip olduğu için, Türkiye manevra bakımından zayıf konumda kalıyor. Türkiye’nin stratejik konumu ve kaynakları pek çok boru hattı projesini gerçekleştirmek için yeterli değildir, bununla birlikte, bölgesel aktörlerin çıkarları da dikkate alınması gereken önemli bir konudur.

Çatışan Boru Hatları ve İç Terörizm: Zorlu Bir Yol

Türkiye’nin coğrafi konumu, kendi enerji kaynakları olmasa da, ona Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlama ayrıcalığı verir. Bu bağlamda, Türkiye’nin katıldığı yukarda bahsedilen kendi topraklarından geçen boru hattı projeleri, Türkiye’nin amacının bir enerji dağıtım merkezi olmak olduğunu gösterir. Bu enerji stratejisinin ardında yatan nedenler çok boyutludur. Bu enerjiyi Avrupa’ya taşımaktan gelir elde etmesinin yanı sıra, Türkiye enerjiyi bir araç haline getirerek bölgede daha aktif hale gelmek istemektedir, ama daha önemli olan bir faktör, Türkiye’nin AB’yle görüşmelerinde bir enerji faslı açarak, AB’ye katılımını hızlandırıp hızlandıramayacağıdır. Bu koşul, Nabucco müzakerelerinde öne sürülmüştür.  Bununla birlikte, Türkiye’nin enerji stratejisi hem iç hem de dış ciddi sorunlarla karşılaşabilir, çünkü Türkiye’nin enerji stratejisi, rakip boru hatlarını desteklediğinden ve iç enerji talebi artmakta olduğundan, tutarlı değildir. Ayrıca, PKK’yla var olan siyasal sorunlar ve Kıbrıs sorunu da enerji stratejisinin zorluklarındandır. Dışsal olarak, Türkiye, siyasi istikrarsızlık içindeki bölgelerden, yani etnik çatışmaların ve siyasi kargaşanın yer aldığı Hazar ve Orta Doğu, gelen boru hatlarını desteklemektedir. Bunun yanı sıra, Rusya ve İran gibi bölgesel aktörlerin çıkarları, bu devletler Hazar üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğundan ve bu etki Türkiye’nin bir enerji dağıtım merkezi olma amacını tehlikeye soktuğundan, Türkiye’nin amacıyla örtüşmemektedir. Bununla beraber, Türkiye, enerji stratejisinde, sadece kendi kaynaklarına güvenmeden, jeopolitik dinamikleri ve Rusya ve İran gibi diğerlerinin çıkarlarını da hesaplamalıdır.

Narmin Jarchalova, Azebaycan Diplomasi Akademisi

Makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:
Jarchalova, Narmin (Eylül, 2013), “Türkiye’nin Bir Enerji Dağıtım Merkezi Olmaya Yönelik Enerji Politikası: İç ve Dış Zorluklar”, Cilt II, Sayı 7, s.15-22, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: Analiz Türkiye (http://researchturkey.org/dev/?p=4073&lang=tr)

KAYNAKÇA

Avrupa Komisyonu     (2004), “2004 Regular Report on Turkey’s Progress towards Accession”, ‹http://ec.europa.eu/enlargement/archives/pdf/key_docu ments/2004/rr_tr_2004_en.pdf›.
——. (2010) “EU Energy in Figures 2010. Statistical Pocketbook 2010”,
http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/statistics/part_2_energy_pocket_book_2010.pdf›.
Coşkun, B. B., Carlson, R. (2010), “New Energy Geopolitics: Why does Turkey Matter?”, Insight Turkey.
Eissler, R., E., (2012), “Regional Energy Security: Turkey’s Ambition to Become a Regional Energy Hub”, Research Turkey, http://researchturkey.org/dev/wp-content/uploads/2012/09/ResearchTurkey_Regional-Energy-Security_Eric-R.-Eissler.pdf
Eurogas (2010), “EU Energy in Figures 2010. Statistical Pocketbook 2010” ‹http://ec.europa.eu/energy/publications/doc/statistics/part_2_energy_pocket_book_2010.pdf›.
Hacıhaliloğlu, S. (2012), “New Energy Geopolitics: Turkey as Energy Hub”,
 http://enerji-verimliligi.blogspot.com/2012/02/new-energy-geopolitics-turkey-as-energy.html
Hill, F. (2004), “Caspian Conundrum: Pipelines and Energy Networks”, In: Martin, Lenore G./Keridis, Dimitris (eds.) The Future of Turkish Foreign Policy, Cambridge, MA: The MIT Press
Leverett, M. H. (2012), “Turkey’s Energy Politics as Foreign Policy in the Twenty-first Century”, American University
Leonard, N. (2013), “Turkey’s role as energy hub: a sustainable future?”, http://www.yourmiddleeast.com/columns/article/turkeys-role-as-energy-hub-a-sustainable-future_12500
Natural Gas Europe, “Will Turkey Benefit from its Centrality?”, http://www.naturalgaseurope.com/will-turkey-benefit-from-its-centrality
Pacheco, K. K., (2011), “Turkey as a Transit Country and Energy Hub: The Link to Its Foreign Policy Aims”, http://www.forschungsstelle.uni-bremen.de/UserFiles/file/fsoAP118.pdf
Press TV, “Attack on Iraq-Turkey oil pipeline halts flow” (May 13, 2013), http://www.presstv.ir/detail/2013/05/13/303350/iraqturkey-oil-pipeline-bombed

Narmin Jarchalova
Narmin Jarchalova
Narmin Jarchalova | Azebaijan Diplomatic Academy - Azerbaycan Diplomasi Akademisi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

Share post:

Subscribe

Popular

More like this
Related

Türkiye’de Yükselen Finans Kapitalizminin Yorumu

Türkiye, gelişen piyasası ile en iyi pazarlardan birisi olarak...

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı Giriş Türkiye 1980’li yılların...

Uygarlıkların Sınırları: 21. Yüzyılda Türkiye ve Hindistan

Dünyanın iki çok kültürlü ulusu, Türkiye ve Hindistan, ilk...

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik Benzerlikler

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik...