Kriz Sonrası Toparlanma Sürecinin İki Öyküsü: Arjantin ve Türkiye

Date:

Kriz Sonrası Toparlanma Sürecinin İki Öyküsü:
Arjantin ve Türkiye

Giriş

İki Latin Amerika tarzı ekonomi, Arjantin ve Türkiye, yakın zamana dek benzer bir tarihi paylaştılar. Bu “benzerlik”, uzun sürmüş bir ithalat ikameci sanayileşme (İİS) tarihi ile içe dönük ve devlet tarafından yürütülen kalkınma yollarını da içeriyor. İki ekonomi de kendi ithalat ikameci sanayileşme süreçlerinde yüksek büyüme rakamları elde ederken 1970lerde bu yolla elde edilecek büyümenin sınırına ulaştıklarını fark ettiler. (Arjantin bunu Türkiye’den belki beş yıl önce fark etti.)

Ayrıca iki ülke de kayıp bir on yıl yaşadılar; Arjantin 1980lerde, Türkiye ise 1990larda. İki ülke için de sonrasındaki dönem canlı bir reform dönemiydi. İki ülke de IMF öncülüğündeki döviz kuru sabitlenmesi macerasına dayanan deflasyon programını takip ederken, 2001’de neredeyse birebir benzer finansal krizler yaşadılar. Azalan gayri safi yurtiçi hâsıla ve ani döviz kuru değer kaybı düzenlemelerinin yükü, banka iflasları ve işsizliğin ciddi şekilde artışı iki ülkede de karşılaştırılabilir boyutlardaydı. Ancak iki ülke de bundan sonra değişik toparlanma süreçleri takip ettiler: Türkiye IMF’nin gözetimi altında katı ve alışılagelmiş bir toparlanma programını takip ederken, Arjantin iflas ettiğini açıklayarak, güçlü bir yoksulluk karşıtı ve iş kazandırma odaklı, olağandışı tabir edilen bir toparlanma sürecini tercih etmek suretiyle kendi yolunu çizdi.

Bu farklılaşmadan neredeyse on yıl sonrasında, New York federal bölge mahkemesinin Arjantin hükümetinin “akbaba fonu” Elliott Capital Management’a 1,3 milyar dolar ödemesi gerektiğiyle ilgili kararıyla birlikte, Arjantin bir kez daha uluslararası basında yer aldı. Kararda aynı zamanda üçüncü şahısların Arjantin’in borcunu yeniden yapılandırma çabalarına yardımı yasaklayan bir beyan da yer aldı.

Neden şimdi?

Ghosh and Vernengo[1], başka sebeplerin yanında, ana sebebi şu şekilde açıklıyorlar: Arjantin örneği iflastan sonra da bir hayat olduğunu ve kemer sıkma politikalarının krizden çıkmak için en iyi yol olmadığını gösteriyor.

Kriz Sonrası Makroekonomik Kanıtlar

2001 krizini takip eden günlerde, Arjantin iflasını açıklayıp borçlarını ödeyemeyeceğini belirterek, iş yaratma yanlısı ve yoksulluk karşıtı olan alışılmadık bir kriz sonrası toparlanma sürecini başlattı. Türkiye ise tam tersine kriz sonrası dönemde neoliberal kemer sıkma politikalarının mantığını takip etti: yüksek faiz oranları kısa süreli sermaye girişini sağladı, dövizin göreceli çokluğu yerel para birimi Lira’nın reel olarak değerlenmesine sebep oldu. Ucuz döviz kuru hem tüketimde hem de yatırım mallarında ithalat patlamasına yol açtı. Türkiye özelinde sonuçlarsa spekülasyonların sağladığı büyüme ortamında kamu sektörünün daralması ile bunu takiben, acilen kamusal fonlara ihtiyaç duyan eğitim ve sağlık altyapısının kötüleşmesi oldu. Ayrıca, yerel sanayi, ithalata bağımlılığını arttırdıkça yerel işsizlik seviyesi üzerinde zararlı sonuçları olan sermaye ağırlıklı yabancı teknolojilere kendini uyarlamak zorunda kaldı.

Kriz sonrası farklılaşan makroekonomik göstergeler aşağıdaki Tablo1’de yer alıyor. Eğer başlıklara göz atacak olursak:

  • Krizden sonra iki ülke de 2008 yılına dek, Arjantin’in Türkiye’yi az farkla geçtiği, hızlı bir büyüme dönemine girdiler. Ancak, Türkiye reel dolar kurunda hesaplanınca kişi başına düşen milli gelirde neredeyse üç katı artış sağladı. Türkiye’nin kişi başına düşen GSYİH’si 2000-2003 yılları arasındaki 3,548$’dan 2010-2011’de 10,256$’a yükseldi. Yine de, tablonun son satırına yakından bakmak bu sayının ardındaki gizemi ortadan kaldırıyor: Türkiye’nin para birimi bu dönem içinde daha önce benzeri görülmemiş şekilde %50 değer kazandı. Satın alma gücü paritesi üzerinden hesaplandığında 2001 yılına göre Türk lirasının %53 değer kazanması Türkiye’nin GSYİH’sinin dolar kuru üzerinden kazanç elde etmesini sağlıyor. Bu değerlenmenin hesaplarda düzeltilmesi kişi başına düşen GSYİH’yi 5,000$ düzeyine geri indiriyor.
  • İki ülke arasında yatırım performansı belirgin şekilde farklılaştı: Arjantin yatırımının GSMH’deki payını neredeyse iki katına çıkararak %15’ten %23.6’ya getirirken, Türk yatırım çabaları 2000lerden beri aşağı yukarı sabit kaldı.
  • Maliye dengeleri kuşkusuz bu iki Latinos hakkında en çok tartışılan konuydu. Türkiye 2008/09 krizinin patlak vermesinden önce mali açığını GSYİH’nın %10’undan “Maastricht seviyesine” indirmekle büyük bir başarıya imza attı. Aynı dönemde, hızlı büyüme ve kontrollü mali harcamalarıyla Arjantin yerel borçlanma yükünü %82.7’den bunun yarısına azaltmayı başardı. Türkiye GSYİH’nin %4,5’i seviyesinde yüksek bütçe fazlalığı tutmak pahasına borcunu göreceli olarak düşük tuttu.
  • Arjantin kriz sonrası toparlanma sürecinin en gözle görülür başarısı 2011 yılında işsizlik oranını %20’lerden %7’ye indirebilmiş olmasıdır. Türkiye’de ise işsiz büyümeşeklinde nitelendirilen modele uygun olarak işsizlikle beraber %10 seviyesinde büyüme oranı sürdürüldü.
  • Türkiye 31 milyar dolardan 2011’de 125 milyar dolar seviyesine çıkan hızlı ihracatıyla beraber daha fazla yurt dışına açılma çabası içine girdi. İthalata artan bağımlılık Türk dış denge hesaplarının en kritik tarafıydı. Sonuç olarak, Türkiye cari işlemler dengesinde kendi aleyhine büyüyen bir açıkla karşı karşıya kaldı. Arjantin pozitif artı değeri korurken, Türk cari işlemler açığı GSYİH’nin %10’una ulaştı. Dolayısıyla Arjantin dış borçlanmaya bağlı riskini azaltırken Türkiye’nin toplam dış borcu dolar üzerinden hesaplanınca üç kat artmış oldu. GSYİH’ye oranlanırsa Türkiye’nin bu dönemde dış borçlanma oranını yüzde on azaltmış olması gerçeği, yukarıda bahsettiğimiz GSYİH’nin dolar üzerinden hesaplanmasıyla ilintili olarak yerel para biriminin değerlenişiyle açıklanabilir.
  • İki ülkede de enflasyonla savaş performansı en tartışmalı konudur. Arjantin resmi olarak enflasyonu %10 seviyesinde tutarken, Türkiye enflasyonu hedeflenen %5 seviyesine indirmek için çaba göstermektedir.
  • Bu kısa açıklamanın girişinde belirtildiği gibi Arjantin negatif reel faiz oranlarıyla çalışırken Türkiye’nin IMF tarzı kemer sıkma programlarıyla koşullanmış kriz sonrası toparlanma sürecinin ana dayanağı sunduğu yüksek reel arbitraj kazanım oranlarıydı.

Karar?

Basitçe söylemek gerekirse, tek bir tarif yoktur; BAY(başka alternatif yok)

inanışının söylemine karşı daha fazla politika alanına ihtiyacımız var.

 

Profesör Erinç Yeldan, Dekan, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Yaşar Üniversitesi, İzmir

Makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:

Yeldan, Erinç (Nisan, 2013), “Kriz Sonrası Toparlanma Sürecinin İki Öyküsü: Arjantin ve Türkiye”, Cilt II, Sayı 2, s.22-24, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (AnalizTürkiye), Londra: AnalizTürkiye

Professor Erinç Yeldan
Professor Erinç Yeldan
Prof. Dr. Erinç Yeldan, Yaşar University, İzmir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

Share post:

Subscribe

Popular

More like this
Related

Türkiye’de Yükselen Finans Kapitalizminin Yorumu

Türkiye, gelişen piyasası ile en iyi pazarlardan birisi olarak...

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı

Türkiye-AB Arasında Dış Ticaretin Teknolojik Yapısı Giriş Türkiye 1980’li yılların...

Uygarlıkların Sınırları: 21. Yüzyılda Türkiye ve Hindistan

Dünyanın iki çok kültürlü ulusu, Türkiye ve Hindistan, ilk...

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik Benzerlikler

Meksika ve Türkiye: Güçlü Kuzey Komşularıyla Jeopolitik Durumlarındaki Beklenmedik...